Telefonda arkadaşım sürekli anlatıyor. "Sana insanların kılık kıyafetlerini anlatamam. Ay, neler giymişler öyle? Bir tanesi son bir ayda tam ondört kilo birden vermiş. Neredeyse tanıyamayacaktım. Bana sorarsan ciddi bir sağlık sorunu var onun ama belli etmiyor." Anlattığı, sanat dünyasının karizmatik ödülü Altın Kelebek'in dağıtıldığı gece. Arkadaşım, kimlerin ödül aldığına pek takılmamış. Daha ziyade kimlerin, son olarak ne durumda olduklarını incelemiş. Bunun için onu yadırgamayın sakın. Bu tip törenlerde zaten herkes aynı şekilde davranır. Ödül alanlar elbette mutluluktan uçarlar. Halkın, başarılarını takdir etmiş olması, hakiki bir tatmin hissi verir. En azından o gece rahat uyurlar. Ertesi gün ise gelecek yılın ödülünü de almak için yine hırsla çalışmaya koyulurlar. Bana sorarsanız yorucu bir hayat tarzı ama yanlış olduğunu iddia edemeyiz. Elimde kahvem keyifle dinlemeye devam ediyorum. Orada bulunmak zorunda kalmadığım için mutluyum. Çünkü son yıllarda algılayışım fazlasıyla arttı. Karşımda duran insanların hakkımda ne düşündüklerini istemesem de anlıyorum. Sanat dünyasında samimiyet ve sevgi aramanın nafile bir iş olduğunu hesaba katarsak, ne kadar rahatsız olacağını anlayabiliriz. Uzun sözün kısası, abartılı iltifatlar, doğru olmayan özlemişlik hikayeleri, maskelenmiş nefretler pek bana göre değil. Bütün bunları uzaktan seyretmek çok daha güvenli. Arkadaşım bir gece öncenin taze haberlerini aktarırken ben şehrimden binlerce kilometre uzaktayım. Günlük alışkanlıkların dışına çıkmış olmanın mahmurluğu içinde olaylara daha makro bakabiliyorum. Dinlerken gözüm pencereden ruhuma ulaşan manzaraya takılıyor. Uçsuz bucaksız bir mavilik. Deniz, alabildiğine büyük, kendinden emin ve tehlikeli. Kıyıyı okşayan zarif dalgaların, rüzgarın değişmesiyle nasıl sertleşebileceğini bilmesem sükûnetine inanabilirdim. Bir zamanlar bir dilek tutmuştum. Çok acı çektiğim için artık duygusal bir insan olmaktan çıkıp mantığıyla hareket edebilen bir kişi haline gelmeyi istemiştim. Sanırım saatine uğradı. Artık eskisi kadar hassas değilim. Dünyayla aramda görünmez bir perde var sanki. Ben tam dokunamıyorum hayata, olaylar da bana ulaşıp canımı yakamıyor. Güvenli ve renksiz bir boşluk, anlayacağınız. Yine de eski halimi özlemiyorum. Duygularla arama koyduğum mesafe beni mutlu etmese de huzurlu kılıyor. Aşk da tıpkı deniz gibi tehlikelidir Siz, çarşaf misali uzanan mavilikte kendinizi güvende hissederken hava birden patlayabilir. Alabora olur çırpınmaya başlarsınız. Can havliyle nefes almaya gayret edersiniz. Boğulup gitmekle hayatta kalabilmenin nasıl birbirine yakın iki ihtimal olduğunu kavrarsınız. Aşk ve güven iki benzemezdir. Bir arada bulunmaları yapıları itibariyle imkansızdır. Zaman, bu denklemin önce aleyhine çalışır. İlişkiyi eskitir ve yıpratır. Son damlanın bardağı taşırmasından sonra ise size acır ve yaranızın iyileşebilmesi için tek ilaç haline gelir. Bunları bildiğim için sahnedeki oyunculardan birisi olmaktansa koltuğuna gömülmüş seyircilerin arasında bulunmayı tercih ediyorum. Aynı seyir hali ünlülerin dünyası için de geçerli benim açımdan. O yüzden telefondan gelen bilgileri gülümseyerek dinliyorum. Çıkar ilişkilerini, gündemde kalabilmek için yapılan inanılmaz fedakarlıkları, küçük atışmaları bazen hayretle bazen de hüzünle izliyorum. İnsanoğlu her şeyi kendisi için ister. Para, sağlık, şöhret, başarı, aşk, mutluluk, çocuklar, huzur.. Fakat hayat, hiç kimseye listenin tamamını vermez. Bazılarından vazgeçmeden diğerlerine ulaşamazsınız. Ulaştıklarınız içinse bedel ödersiniz. Altın kelebekler bu yılki sahiplerine kavuşmuşlar. Ama unutmayın, kelebeklerin ömrü bir haftadır.