İnsanın sebepsiz yere içinin sıkıldığı günler vardır. Ortada endişelenecek konu olmamasına rağmen yüreği pır pır eder. Buna tıp anksiyete diyor, İslam ise vesvese. Hangi ismi seçerseniz seçin, ifade etmeye çalıştığınız duygu aynı. Rahatsız eden, yoran bir gerginlik... Sanırım son zamanlarda bu durumdan şikayet edenlerin sayısında artış olmuştur. Çünkü böyle duygular mutluluktan ve huzurdan hasıl olmaz. Mutlaka yolunda gitmeyen bir şeyler vardır ve buna bağlı olarak kişide tepki meydana geliyordur. Hep söylerim, kimse mutluluktan ölmez diye. Etrafımda antidepresan kullananlar çoğunlukta. Ben sıramı erken savmış olduğum için uzak duruyorum. Zamanında bu tip ilaçların zararları hakkında konferans verenler şimdi bir bardak su eşliğinde hapları yutuyorlar. Haklılar. Bazen insan sorunlarının üstesinden gelecek gücü bulamıyor kendisinde. Bitip tükendiğini düşünüyor. Sanki bütün dünya ona cephe almış, o tek başına çaresiz kalmış gibi geliyor. Bunlar o kadar doğal haller ki. İlk defa yaşayanlar şüphesiz korkuya kaplıyorlardır. Bana sorarsanız baş ağrısı kadar sıradan derim. Etkilenmediğinizi sandığınız olaylardan bile bilinçaltınızın ne tip sonuçlar çıkarttığını kestiremezsiniz. Hele son krizden sonra hepimizin geleceğini tehdit eden gerçekler, kâbus gibi. Bunları yaşayan bilir. Başına gelmeyen ancak boş gözlerle bakar insanın yüzüne. Çare ilaçlar mı? Sanmıyorum. Bu durumlarda çare ancak insanın yine kendisi olabilir. Ama elbette dışarıdan destek ve yardım almak gerekir. Bir uzmanın görüşüne başvurmak yerinde olur. Eğer ilaç tavsiye edildiyse kullanmak doğrusudur. Kitap gibi yazmak istemiyorum. İstediğim, hepimizin aynı problemlerle başa çıkmaya çalıştığımızı bilmeniz. Cebinizde para olmadığında hayat daha zorlaşıyor. Yakınlarınızın ihtiyaçları, çoluk çocuğunuzun rızkı ve kendi gereksinimleriniz alt alta sıralandığında uzun bir liste çıkıyor ortaya. Bir de gönül işleri ilave edilince gel de endişeye kapılma... İşte o zaman anlamsız bir kalp çarpıntısı, umutsuzluk sahneye çıkıyor. Kime baksanız sinir oluyorsunuz. Canım deseler canın çıksın diye tıslıyorsunuz. En iyisi biraz doğayı izlemek belki de... Çiçeklerin parlak renkleri ruhumuzun solukluğunu boyar mı acaba? Denemekten ne çıkar?