Şu yazıyı yazacağım diye akla karayı seçerken dışarıda güneş pırıl pırıl parlıyor, kuşlar cıvıldaşıyor. Çok sıcak geçeceğe benzeyen gün henüz hazırlık aşamasında. Bense çoktan hazırım hayatımın bir gününü daha tüketmeye. Bazen bunalsak da, gücümüzün bittiğini düşünsek de yaşamak güzel. Çok bilinmeyenli bir denklem olan gelecek probleminin çözümünü bulabilen olmamış şimdiye kadar. Bu yüzden başlayan her yeni gün insanlara yeni sürprizler taşıyor olabilir. Zaten hayatın gizemi burada saklı. Millet olarak dünyayı fazla ciddiye aldığımızı düşünüyorum. Her gece kurulmuş bebek gibi televizyonun karşısına geçip haberleri seyretmeyi bir çeşit vatandaşlık görevi gibi algılıyoruz herhalde. Halbuki birçok ülkede halk siyasetle bu denli alakalı değil. Biz hangi politikacının kaç numara ayakkabı giydiğini bile öğrenmenin peşindeyiz oysa. Bu kadar abartmaya gerek yok aslında. Sonuç değişmedikten sonra süreçle bunca didişmek niye? Bu kuşlar insanın aklını karıştırıyor. Bakın onların hiç böyle dertleri var mı? Dünyada ki görevleri şakıyıp insanları neşelendirmek. Onlarda bu görevin hakkını veriyorlar. Onun dışında ne olup bittiği umurlarında bile değil. Olacak olan olur! İşte size dünyanın şifresi! Bir köşe yazısında sizler için bundan fazlasını yapamazdım sanıyorum. Bu cümleyi kavradığınız anda günlük endişelerinizin azaldığını göreceksiniz. Olacak olan olur! Bu kadar basit. Ağlasanız da, korksanız da, çırpınsanız da fark etmez. En iyisi panik olmadan duruma hakim olmak ve çözümleri görmeye çalışmak. Bunun ötesinde hiçbir ölümlünün kendini aşan yetkileri yok. Hayat felsefemi elbette kadercilik olarak özetleyebilirsiniz. Doğrudur. Ben tam bir kaderciyim ve size de aynısını tavsiye ediyorum. Elinizden geleni yaptıktan sonra kendinizi tam ve koşulsuz olarak teslim ettiğinizde iş bitmiş oluyor. Fazla sorgulama, fazla zorlama gibi zahmetlere girmeden üstünüze düşeni yapmış ve köşenize çekilmiş oluyorsunuz. Bu arada siz de etrafı neşelendirmeye çalışabilirsiniz. Kuşlar gibi. Onları seviyorum. Bana umut aşılıyorlar.