Hani bir el kalbinizi sıkıyor gibi gelir ya bazen... Dışarıda cıvıldayan kuşlar bile anlamsızca ürpermenizi ve soğuk soğuk terlemenizi önleyemez... Beyniniz karıncalanır, onlarca endişe aynı anda üşüşür aklınıza... Ne yapsanız kaçamazsınız korkularınızdan! Kalp çarpıntısı, boğuluyor hissi derken tükenirsiniz. Dışarıdan bakıldığında belki anlaşılmaz bu bitmişliğiniz. Ama içiniz bilir. Bilmek bazen yüktür. Bazen çok ağır gelir. Böyle zamanlarda dertlerden biraz olsun uzaklaşmaya çalışmak belki işe yarar. Onun için size yeni öğrendiğim bir hikayeyi anlatayım diyorum. Birbirine aşık bir genç kız ve delikanlı varmış. Hani insanın içini kıpır kıpır ettiren umut dolu bir sevgiymiş onlarınki. Evlenmeyi düşünüyorlarmış. Derken bir gün delikanlının yurt dışına gitme mecburiyeti doğmuş. Kız gözyaşları içinde kalmış. Onsuz nasıl yaşayacağını bilemiyormuş. O zaman delikanlı cebinden bir yüzük çıkartmış ve demiş ki 'Ben iki yıl sonra döneceğim. Eğer döndüğüm güne kadar parmağından bu yüzüğü hiç çıkartmazsan beni gerçekten sevdiğini anlayacağım ve hemen evleneceğiz.' Genç kız çaresiz kabul etmiş. Çocuk gitmiş. Kız yüzüğü hiç ama hiç çıkartmamış. Taa ki... Taa ki sevgilisini karşılamaya gittiği güne kadar. O gün rıhtımda durmuş kendisine nişanlısını getiren geminin kıyıya yanaşmasını izliyormuş heyecanla. Birden güvertede delikanlıyı görmüş. Yüreği ağzına gelmiş. Sevinç içinde kendisini göstermeye çalışmış. Elini cebinden çıkartıp sallayayım derken "şıp" diye bir sesle irkilmiş. Yüzük parmağından düşmüş, denizin derinliklerinde kaybolup gitmiş! Ne yaptıysa, ne söylediyse delikanlıyı ikna edememiş. Çocuk kızı terk etmiş. Zaman geçmiş. Kız bir gün hep nişanlısıyla birlikte gittikleri balıkçıya uğramış. Bir de bakmış ki delikanlı orada! Hemen yanına yaklaşıp olanları anlatmaya çalışmış. Delikanlı ilk başlarda biraz soğuk davrandıysa da sonunda yelkenleri suya indirmiş. Uzun ayrılığın getirdiği özlemle birbirlerine sarılmışlar. Mutluluk yüzlerinde okunuyormuş adeta. Bu olayın şerefine hemen yemek sipariş etmişler. Bir kaç dakika sonra bir tabakta balıkları gelmiş. İştahla çatal bıçağa davranmışlar. Balığı kestiklerinde içinden ne çıkmış dersiniz? Yüzük dediniz değil mi? Bilemediniz. Kılçık! Bu sinir hikayeyi dinlediğimde ben de yüzük diye atlamıştım, üzülmeyin.