Dinle
Kaydet
Türkiye Gazetesi
Trump, dış politika stratejisi ve radikal değişim....
0:00 0:00
1x
a- | +A

Başkan Trump ile ABD’nin yeni yönetiminin açıkladığı ulusal güvenlik ve dış politika stratejileri, özellikle Washington’la kader birliği yapan müttefikler açısından rahatsız edici bir radikal kopuş olarak değerlendirildi.

ABD’nin yeni dış politika stratejilerine bakıldığında, önceki yıllara kıyasla köklü değişiklikler göze çarpıyor. Özellikle Çin ve Rusya konusundaki tanım farkı oldukça net. ABD’nin yeni yönetimi için Rusya ve Çin artık açık biçimde “düşman” olarak gösterilmiyor.
Bu stratejik yaklaşım neyin işaretidir?
Önceki strateji belgelerine bakıldığında Çin, Rusya ve İran gibi devletlerin sert biçimde eleştirildiği, hatta Batı ittifakının ortak düşmanları olarak tanımlandığı bir perspektifin hâkim olduğu görülüyordu.

Göç meselesini ulusal güvenliğin ana başlıklarından biri hâline getiren ABD Başkanı’nın yeni Amerikan stratejileri, Avrupa açısından da kayda değer anlamlar taşıyor. Trump, açık ve net bir biçimde Avrupa ülkelerinin liderlerini eleştiriyor, Ukrayna meselesinde ortaya çıkan sonucun mimarı olarak da Avrupa siyasetini işaret ediyor. Bu yaklaşım, doğal olarak “Avrupa ile yollar ayrılıyor mu?” sorusunu gündeme getiriyor.
Jeopolitik okumalar yapan herkes için böyle bir ihtimalin şaşırtıcı olmadığı ortada.

Bu noktada “eski para-yeni para” meselesine bakmak gerekiyor: Eski patronlar ve yeni patronlar…
Yeni dünyanın nasıl şekilleneceği sorusuna, aslında Trump’ın ulusal güvenlik stratejileri dolaylı cevaplar veriyor.


Avrupa yeniden nasıl konsolide olacak?

Avrupa liderlerinin Rusya ile savaş retoriği boşuna mı, yalnızca bir korku refleksi mi, yoksa bu söylem konsolidasyon için işlevsel bir motto mu?
Sorulara verilecek cevaplar, meseleye hangi noktadan baktığımızla doğrudan ilişkili.

ABD Başkanı, “Amerikan hayali” ana başlığını da yeniden tanımlıyor.
Peki, Amerika kendi içinde bir hesaplaşma süreci yaşadı mı? Amerikan uzmanlarının değerlendirmelerine bakılırsa henüz değil.
Trump, daha çok orta vadeli bir kurtarma planının peşinde görünüyor. Avrupa’yı zaman zaman ayak bağı olarak görse bile onu tamamen dışlamak ya da arka bahçe konumundan çıkarmak istemiyor. Ancak Ukrayna meselesi açık bir kırılma noktasıdır. Sahadaki durum ve Ukrayna stratejileri olumlu sonuçlar verseydi, Trump’ın yaklaşımı böyle olur muydu? Büyük ihtimalle hayır.
Bu meselenin hiç kuşkusuz başka boyutları da bulunuyor.

Ulusal çıkarlar uğruna “dostlardan vazgeçmek…”

Yeni dönemin belki de en kestirilmesi zor başlığı tam olarak budur. Üstelik bu, yalnızca ABD’yi ilgilendiren bir konu da değildir. Yeni dünya düzeninde yer alma iddiasındaki tüm devletlerin, yeni dönemde “dost” kavramını yeniden ve dikkatle değerlendirmesi gerekiyor.

Yeni dünya, değişim süreciyle birlikte tüm doktrinleri yeniden inşa ediyor, hatta bu değişimi zorunlu kılıyor. Ukrayna özelinden bakıldığında, ülkenin parçalanma ihtimali giderek güçleniyor. Çünkü ABD, bu savaşın sürdürülmesini istemiyor. Ekonomik açıdan bakıldığında da bunun sürdürülebilir olması mümkün görünmüyor. Dolayısıyla meseleyi basitçe “Rusya propagandası” olarak nitelendirmek ya da Trump’ı “Putin hayranı” şeklinde tanımlamak, en yumuşak ifadeyle bir siyaset körlüğüdür! Trump, meseleyi daha çok matematik siyasetiyle ele alıyor.

ABD Başkanı’nın İngiltere ile ilişkileri de dikkatle izlenmeli. İngiltere MI6 Başkanı’nın Rusya’nın siber saldırılarına ilişkin açıklamaları tesadüf değildir. Aslına bakılırsa, Ukrayna savaşını en doğru şekilde analiz eden kurumlardan söz ediyoruz. Bu nedenle İngiliz istihbarat servisinin başkanının beyanları ve yeni tanımlamaları ciddi birer sinyal niteliği taşıyor. ABD’nin yeni ulusal stratejileriyle birlikte okunduğunda, kırılmanın nasıl ve neden yaşandığı daha net biçimde görülüyor.

Ve elbette Çin…
Bir medeniyet kurabilir mi? Dünyaya yeni bir refah modeli sunabilir mi?
Bu soruların cevaplarını henüz bilmiyoruz, bunu zaman gösterecek. Ancak ABD’nin yeni kurgusu ya da bir başka deyişle yeni hamlesi, büyük sürecin önünü kesmeye dönük bir araç gibi duruyor. ABD ile Çin arasındaki hesaplaşmanın nihai sonucunu şimdilik görmek mümkün değil. Fakat atılan adımların, bu süreci ABD’nin lehine çevirmeyi amaçlayan daha geniş bir eylem planının parçası olduğu konusunda kuşku yok.

Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…

ÖNE ÇIKANLAR