Bugün Türkiye ekonomisinin temel sorunlarının altında iki neden yatmaktadır: Siyasi popülizm ve siyasi gerginlik... 1993-2002 döneminde özel sektör dahil 422.4 milyar dolarlık toplam yatırım yapılırken, 211.4 milyar dolarlık iç ve dış borç ödemesinde bulunuldu. Bu iç ve dış borç faizi yatırıma yönlendirilseydi GSMH'da 75.5 milyar dolarlık artış sağlanacaktı. Bu durumda 2003 yılı GSMH'si 202.5 milyar dolar yerine 278 milyar dolar, kişi başına milli gelir de 1.065 dolar artışla 3.922 dolar olacaktı. Türkiye'nin her yıl reel faiz yükü 23 katrilyondur. Bir de bunun GSMH'ya yansıdığını düşünürsek Türkiye 5.000 dolarlık milli gelir fırsatını kaçırmıştır. 2001 Kasım ve 2002 Şubat krizleri nedeniyle kaynakların büyük bir kısmı borç faizlerine harcandı. Bu nedenle yatırımlara ayrılan kaynaklar da sınırlandı. 5.556 adet yarım kalmış yatırım için 130 milyar dolar harcanırken, bitirilmesi için de 335 milyar dolar para gerekiyordu. Şimdi bu sayı yatırım programından çıkarılan projeler nedeniyle 3.851'e geriledi. Buradan şuna gelmek istiyorum: Popülizm nedeniyle ortaya çıkan proje stoku bir anlamda ekonominin kara deliğidir. Mevcut ihale yasası bu tür kaynağı olmayan yatırımların yapılmasına izin vermemektedir. Aksine davranışta bulunulması halinde yasal yaptırımlar vardır. Bu nedenledir ki, siyasi popülizmin önünde duran tek engel olan ihale yasası kurcalanmamalıdır. Kamu İhale Yasası halk dalkavukluğu önündeki kırmızı çizgilerin en önemlilerinden birisidir. Şimdi size bazı tarihler vermek istiyorum: 20 Kasım 2002, 24 Kasım 2002, 5 Aralık 2002, 26 Aralık 2002, 8 Ocak 2003, 4 Nisan 2003, 18 Nisan 2003, 23 Nisan 2003, 30 Nisan 2003, 5 Mayıs 2003, 8 Mayıs 2003, 19 Mayıs 2003.... Bunlar son genel seçimden bu yana yaşanan "gerginlik" günleri... Tam 14 kez Türkiye siyasal gündemi sarsıntı geçirmiş... 188 günde ortalama her 14 günde bir, Türk siyasi hayatı gerginlik yaşamış... Mahşer gününden farksız... Türk halkı geriliyor, çarşı-pazar geriliyor, üretim geriliyor, ticaret geriliyor... Gerginlik ve kriz karşısında gösterdiğimiz reaksiyon, kurbanın "kendisini öldürmek isteyen katile" duyduğu "gizli hayranlığa" benziyor. Her kriz karşısında yenik düşmüş, üzüntülerini içine atmış bir halk gibi, içimizde taşıdığımız psikolojik yaraları sarmamız gerek. Napolyon, yenik düşen bir halkın ihtilale ihtiyacı olduğunu söylerdi. Bizim de beynimizde kendimize onur sağlayacak bir "ihtilale ihtiyacımız var". Ama bu sözünü ettiğim beynimizde yapacağımız ihtilal nasıl olacak? Adına "kriz" denilen "seri katil" işbaşındayken "biz kurbanlar" katillerimize karşı sözünü ettiğim "gizli hayranlığı" duymaya devam mı edeceğiz? Biz çalışmak, üretmek istiyoruz. Bize bu imkan tanınsın yeter! Kimse demokratik sistem dışı çare arayışlarında bulunmamalıdır. Herkes, Cumhuriyetimizin temel niteliklerinde ve hassasiyet noktalarında dikkatli davranmalıdır. Dışarda Kıbrıs ve Kuzey Irak sorunu, içerde ekonomik mücadele varken işi gücü bırakıp gerginlikle uğraşmamalıyız. Hiçbir toplum bu kadar gerginliği kaldıramaz.