Dışarıda şimşekler çakıyor, gök gürlüyor, çılgıncasına yağan sağanak yağmurun sesi karanlık odanın içine kadar geliyordu. Ara sıra çakan şimşeklerle aydınlanan odada, bir yatağın içinde korkuyla açılmış iki küçük göz, pencereden dışarı bakıyordu. Ağlamaklı bir yüz ifadesi ile dudakları gerilmiş tir tir titriyor, gözleri dolmuş, dokunsan ağlayacak haldeydi. Henüz 4 yaşında olan bu küçük kızın korktuğu her halinden belliydi. Bir pencereye çakan şimşeklere, bir, yanı başında üzeri yorgan örtülü yatağa bakıyordu. Daha önce hiç yalnız kalmamıştı. Böyle durumlarda korkunca hemen koşar annesine sarılır, kendini güven içinde hissederdi. Ama annesi yoktu artık. Sarılacak kimsesi de... Neden bırakmıştı ki onu buraya. Ne yapacaktı şimdi. Bunları düşünürken dışardan gelen gök gürültüsü ve çakan şimşekle irkildi. Çok korkuyordu. Yatağından kalktı. Yanındaki yatağa doğru korka korka ilerledi. Eliyle yorganı iteledi. Titrek bir sesle "Abla.. abla.." diyebildi. Sanki boşmuş gibi duran yorganın altında önce hafif bir kıpırdama oldu. Sonra küçük bir kız çocuğu başını çıkardı. Belli ki o da uyumuyordu. Yorganın altında uzun süre nefessiz kalan solgun yüzü, çakan şimşeğin ışığı ile ortaya çıkıverdi. Onun da korktuğu her halinden belliydi. Uzun düz saçları omuzlarına kadar inen, masum bir yüz ifadesi ve ağlamaklı gözlerle ona bakan, yatağının başucunda duran küçük kızı fark etti. Daha o gün getirilen yeni oda arkadaşını merak ve korku dolu gözlerle inceledi. Şeyma oranın en eskisiydi. Ne zaman geldiğini, kimin getirdiğini bilmiyordu. Titrek bir sesle "Ne oldu ki?" dedi. "Şey" dedi diğer küçük kız, "Ben biraz senin yanında yatabilir miyim." Şeyma ona baktı. "Korkuyor musun" dedi. "evet" dedi küçük kız, "Ben hiç yalnız kalmadım ki". Şeyma yorganını usulca kaldırdı. Küçük kızı yanına aldı. Kız ona sıkıca sarıldı. "Ben korkunca işte böyle hep anneme sarılırdım." Dedi. "O zaman korkmaz mısın" dedi Şeyma merakla, "Hayır" dedi küçük kız, "Annem varken neden korkayım ki. Peki sen korkmuyor musun?" diye sordu. Şeyma "Tabii korkuyorum" dedi. Küçük kız "Peki sen annene hiç sarılmadın mı korkunca" deyince Şeyma'nın gözleri buğulandı. Yutkundu. O pır pır eden küçücük yüreği yerinden çıkacak gibi oldu. Bir şey diyemedi. Sustu. Küçük kız merakla tekrar sordu. "Sen hiç annene sarılmaz mısın" dedi. Şeyma gözünden süzülen gözyaşını eliyle sildi. Titreyen dudaklarından içinde yaşattığı yılların özlemini fısıldayıverdi: "Benim hiç annem olmadı ki" Küçük kız sormaya devam ediyordu. "Peki sen korkunca ne yapıyorsun ki?" dedi. Şeyma "hiç" dedi "Yorganın içine gizlenir, korkumun geçmesini beklerim." "Böyle yapınca korkun geçiyor mu peki?" diye sordu küçük kız . "Bilmem" dedi Şeyma "Ama başka sığınacak kimsem yok ki" Başka kimsesi yoktu ki Şeyma'nın. O hep yalnızdı. Anne kucağının sıcaklığını hiç yaşamamıştı ki... ** Küçük bir hikayeydi yukarıda satırlarda geçen. Çocuk yuvasında yaşayan iki kimsesiz minik yavrunun hikayesi. Belki aynı hikaye, kahramanları farklı olarak yüzlerce defa yaşanmış, yaşanmakta... Kimsesizlik zor... Yalnızlık zor... Sıcak bir yuvadan uzak kalmak zor... Sevgi ve şefkatten mahrum olmak zor... Bu mahrumiyeti yaşayanlar var. Gözleri başlarına uzanacak bir şefkat eli gözlüyor. Yürekleri sevgiye muhtaç... Bir gün belki bir anne gibi, baba gibi sarılacak biri çıkar diye. Sadece terkedilmiş çocuklar mı bekleyen? Gurbete okumaya giden çocuklar, gençler de bir o kadar yalnızlar, buruklar... Bir de yaşlılar yurduna terkedilmiş dedeler, neneler, sevdiklerinin yollarını gözleyenler var. Onlar da sevgiye hasret, ilgiye muhtaç... Bir gülen yüz bekliyorlar karşılarında, ellerini şefkatle tutacak. Unutulmuşluklarını unutturacak... ** Ramazan ayı gelince insan daha bir duygusal oluyor. Yardım etmek bizim kültürümüzün özünde var. Bu aylarda bir kimsesize el uzatın, en az bir öğrenciyi doyurun, bir yaşlıya merhaba deyin. Yolunuz bir gün muhakkak bu yüreği buruk insanların yurduna düşsün olur mu? Hatırlayın ki sizi hatırlasınlar. Bir gün unutulan siz olmadan...