Yolda arkadaşlarıyla bir otomobilde gidiyorlardı. Kahkahalar araçtan dışarı taşıyordu. Aracı kullanan Serkan, Arif'i 'ti'ye alıyordu: - Vay be demek kaza geçirip öleceğiz haa. Oğlum sen var ya. Amma hayalcisin be. Daha genciz oğlum genç. Ölüm bize uzak. Daha yaşayacak çook şey var. Şuna bak ya biz eğlenceye gidiyoruz adam, sanki cenaze töreninde. Gülüşmelere acı bir fren ve şiddetli bir patlama sesi karışır. Her yer birden kararır. Ortalığı korkunç bir sessizlik kaplar. Arif kıpırdanmaya çalışır kıpırdayamaz. Etrafını saran zifiri karanlıktan hiçbir şey görünmemektedir. Olanca gücüyle bağırır sesini kimseye duyuramaz. Paniğe kapılır. Vücudu yok gibidir, fakat kalbini yakan müthiş bir acının varlığını hissetti. Yola çıkarken annesini üzmüştü. O da her şeyine bu kadar niye karışıyordu ki. Daha gençti, biraz özgür olmak, dilediği gibi yaşamak istiyordu. Oysa annesi arkadaşlarının seçimine kadar ona müdahale ediyordu. Yok neymiş zaman kötüymüş, kötü arkadaş insanı kötülüğe götürürmüş, insan ömrünü faydalı işler yaparak geçirmeliymiş ne? Bugün de yine "gitme o arkadaşlarınla" dediğinde annesine demediğini bırakmamış, ağlatmıştı kadıncağızı. Vicdan azabından mıdır nedir? Annesinin sesi geldi kulağına: "Hadi kalk artık güzel oğlum!" İçi sızladı birden. Yanlış yaptım. Dedi kendi kendine. Neden hiddetlendim ki o kadar. Gördüğüm rüyayı anlatınca ısrar etti, gitmemem için. Rüya!.. Aman Allahım!.. Rüya!.. Buydu. kaza.. kaza.. Rüyamda ölmüştüm. Her yer karanlıktı. Tıpkı şimdiki gibi. Yoksa, yoksa ben öldüm mü? Olamaz! Daha gencim. Ağlamaya başladı. Hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu. Geriye bıraktığı hiçbir faydalı iş göremedi kendinde. İçinde bulunduğu karanlık gibi simsiyah gördü geçmişini. Daha gençti ya, nasıl olsa bir gün hatalarımı düzeltirim diyordu. Kendine uzak gördüğü ölüm gelivermişti işte. Yarın yaparım dedikleri hep yarım kalmıştı. İzlediği bir filmdeki bir zatın sözünü hatırladı. Bugünü düşünürüm dün geçti yarın var mı? Gençliğe de güvenmem ölen hep ihtiyar mı? İçini birden büyük bir korku kapladı. Ya arkadaşları, onlara ne olmuştu? Gözyaşları içinde yalvarmaya başladı. Ne olur Allahım! Affet. Bir fırsat daha ver! Bir fırsat daha ver! Derinlerden yine annesinin sesini duydu: "Hadi oğlum kalksana. Bak arkadaşların burada." Olanca gücüyle hareket etmeye çalıştı. Fakat kıpırdayamıyordu. Rahmetli babasının bir sözü geldi aklına. "Allahü teala insanlara bir ömür fırsat vermiş. Fakat insanlar gafil. Binlerce defa da dünyaya gelseler, bunun fırsat olduğunu unutuyorlar. Saniye saniye, nefes nefes müsrifçe tüketiyorlar ömürlerini. Her nefes, insan için bir fırsattır aslında..." Bir nefesin bu kadar kıymetli olduğunu bu ana kadar hiç fark etmemişti Arif. Bir nefes, bir nefes alabilse, her nefesin kıymetini bilecek, yaşadığı müddetçe faydalı bir insan olacaktı bundan sonra. Bütün gücünü topladı, olanca sesiyle bağırdı. Sevdiklerin hürmetine bir nefeeeeeees!.. *** Arif yatağında idi. O an annesi içeri daldı. Endişe ile oğluna baktı. - Ne oldu oğlum. Arif korku ile annesine bakıyordu. -İyiyim anne bir kâbus gördüm galiba, diyebildi. Titriyordu. Annesi yanına oturup şefkatle başını okşadı. -Hadi kalk sana kahvaltı hazırladım. Haa bir de yarım saat kadar önce Serkanlar geldi. Seni uyandıramadım. Onlar da gitti. O sıra Arif'in cep telefonu çalar. Telefonu açar. Arayan Serkan'dır. Arif uyuyakaldığını korkunç bir kâbus gördüğünü, hepsinin kazada öldüğünü söyler. Serkan alaycı bir tavırla; -Vay be demek kaza geçirip öleceğiz haa. Oğlum sen var ya. Amma hayalcisin be. Daha genciz oğlum genç. Ölüm bize uzak. Daha yaşayacak çook şey var. Şuna bak ya biz eğlenceye gidiyoruz, adam sanki cenaze töreninde. Gülüşmelere acı bir fren ve şiddetli bir patlama sesi karışır. *** Hayat hepimiz için ibretlerle dolu bir imtihan yeri değil mi? Ders alınacak, bizi uyandıracak o kadar çok vaka var ki. Bir uyanabilsek!