Yanlış otobüs!

A -
A +

Ara sıra otobüse binip kalabalıklara karışmayı seviyorum. Aynı dünyada yaşadığımız, aynı zamanı, aynı havayı paylaştığımız, insanları yakından görüp, belki biraz daha tanımak için... Düşünsenize, Âdem aleyhisselamdan bugüne kadar kaç bin yıl geçmiş. Bu geçen zamanda kim bilir kaç milyar insan yaşamış. Her bir insan ayrı bir âlem, ayrı bir dünya. Parmak izlerinin birbirlerine benzemediği gibi insanlar da birbirlerinden farklılar. Amerikalı araştırmacı bir bilim adamı, 50 yıl boyunca kar tanelerini incelemiş. Hani kışın lapa lapa yağan, görünüşte birbirine benzeyen suyun kristalleştiği bembeyaz taneler yumağı var ya. İşte onlar. Ve ilginç bir sonuç çıkmış ortaya. İncelediği 6 bin kar tanesinden hiçbiri birbirine benzemiyor. Tıpkı parmak izleri gibi, insanlar gibi. İnceledikçe, yaşadığımız dünyanın görünmeyen muhteşem yüzünü, biraz daha görebiliyorsunuz. Hepimiz yaparız. Yeni bir mekana gitseniz, merakla etrafınıza şöyle bir göz gezdirirsiniz, neler var diye. Önce mekanı tanımaya çalışırsınız, kullanılan renklere bakarsınız, eşyaları incelersiniz. Zihninizde yorumlar oluşturursunuz. Merak bu ya. Ben de aynı dünyayı, aynı zamanı paylaştığımız, aynı havayı teneffüs ettiğimiz, tek Allah'ın (celle celalühü) yarattığı 6 milyar insanı merak ediyorum. Bu, bir zamanlar film senaryoları yazarken, film karakterlerini oluşturmak için edindiğim bir alışkanlık. Bu sebeple bazen karışıyorum kalabalıklara. 6 milyar ayrı âlem, ayrı karakter. İşte size muhteşem bir set. Kimi üzgün, kimi sevinçli, kimi gamsız, kimi sorumsuz, kimi zengin, kimi fakir. Mesela şu ayakta duran beyefendi. Avurtları çökmüş, saçları kırarmış. 45 yaşlarında. Boynunda çarpık bir kravat. Gözleri öyle derinlere dalmış ki, beyni hesaplarla meşgul gibi. Dünyadan yarı kopuk, trans halinde. Belli ki alacağı maaşı, beyninde kurduğu bin bir varsayımlarla yetirmeye çalışıyor. Çizdiği karakterden, geçim sıkıntısı çeken bir memur tipi diyorsunuz. "Nerden anladın?" derseniz, saçlarının kırarmasından, avurtlarının çökmesinden, ezik halinden ve en önemlisi bakışlarından. Bakışlar, insanın aynası gibidir. Ehh!.. Bu kadar ipucuna bir de, en azından 10 yıl öncesinin kravatını ekleyip, bunu ancak kullanmaya mecbur olan, bir memur takar diyorsunuz. Hele şu karşımda oturan gence bir baksanıza! Bir kulağında küpesi, saçlarında bol miktarda jöle ve kirpi gibi saçlar. Gözlerinde zerre kadar kaygı ifadesi yok. Yarından endişesi yok. Babası var çünkü. Geçim derdi de neymiş? Hazır para... Babası kazanıyor, o harcıyor. Çok zengin değiller ama, (olsalar otobüse biner mi hiç) gelirlerinin pek düşük olmadığı, elindeki son model telefondan belli. Dünya umurunda değil. Ağzında lakayıt bir şekilde, cakadak cukadak çiğnediği sakız, muhakkak akşam televizyonda izlediği, bir reklamın ürünü. Hoh! Diyecek, bütün kızlar gelecek! Edeb, adab, hürmet, ar; onlar da ne? Yeni bir imaj mı? Duymamış bile. Öyle olmasa, hemen yanında, ayakta duran, kucağında bebeği olan bayanı görürdü. Tıpkı kendini büyüten annesi gibi, o da bir anne. Gözleri, boşalan bir yer olursa, oturayım diye yer arıyor. Bir eliyle annelik duygusuyla sımsıkı sarıldığı bebeğini tutarken, diğer eliyle, bir kenarından yakaladığı koltukla, dengesini sağlayıp ayakta durmaya çalışıyor. *** Yardımlaşma duygusuna ne oldu. İnsanlık değişiyor mu? Bizim dünyamız bu olmamalı. Gençliğimiz bu olmamalı. Kültürümüz bu değil... Eriyip giden, kaybolan bir şeyler var. Acaba geri gelir mi? Ya, diğer yolcuların dünyası! Onları tahlil etmeye mecalim yetecek mi? Bu kadar gergin yüzler içinde, dram setinde gibiyim. Gülen yüzlere ne oldu? Pozitif karakter arıyorum, yok mu? ..... Yanlış otobüse mi bindim ne? - Durdurun otobüsü inecek var!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.