Sakatlık, yorgunluk, yabancı sınırlaması, rotasyon, salı gecesine gardını almak derken; sahada ilk defa yan yana gelmiş ve hiçbir provası yapılmamış bir on bir var.
Buna rağmen maçın başında iki direk, üç de net pozisyon seyrediyoruz ama futbolun gerçeği karşımıza dikiliyor; bir kontra, bir gol ve yine geriden gelip maç kazanmak öğretisi başlıyor.
En çok hissedilen sıkıntı, Selçuk İnan gibi bir üreticinin sahada olmayışıydı. Antalyaspor'un golü sonrasında oyun da fena halde tıkandı ve maalesef "çilingir" sahada yoktu. Üstelik diğer bir çilingir sayabileceğimiz Sneijder de yoktu.
İkinci yarıda beklediğim ne varsa onları yaptı Fatih Terim. Önce oyuna Umut'u attı, ardından 70'lerde Bruma'yı soktu, maçın sonlarında Sabri'yi de kullandı. Nitekim Sabri'nin asistiyle beraberliği de buldu.
Son çırpınışlar Antalyaspor'un dirençli ve akıllı oyununa bir türlü çözüm getirmedi. Bu dakikalarda ikinci golü yemediğine şükretmelidir G.Saray. O zaman genel değerlendirme şudur ki; her ne kadar iç sahada olsa da bu maçtaki 1 puan kazançtır. Her şeye rağmen topun da G.Saray'ın galibiyetini pek istemediğini ve tüm ince dokunuşların puan kaybı bekleyenlerin istediği gibi olduğunu belirtmeliyim.
Özetle...
Fatih Terim "Kısmet kredisi" denilen şeyi iki milli maçta tüketmiş bir teknik direktör durumuna düştü. Bu maç için başvurabileceği ihtiyaç kredileri de tribünde maç izliyordu.