Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Bu haftaki konuğumuz İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım: 13 hükümetle çalışmışız Dört yıllık başkanlık dönemim var. Bundan önce de dört yıl başkan vekilliği dönemimle birlikte, sekiz yıl içersinde 13 hükümetle çalışmışız. Bütün hükümetler yaklaşık olarak aynı şekilde ekonomik program paketi açıkladılar. Hepsinin amacı üretimi artırmak, enflasyonu düşürmek gibi önemli noktalara yönelik kararlardı. 57. Hükümetin almış olduğu ek tedbirler de buna benzerdir. Yeni bir şey yoktur. Hükümet bunu önceden açıklayacaktı. Fakat araya 17 Ağustos depremi vs. girdi. Haliyle açıklama olayı gecikti. Kur garantisi bir farklılık mı? Değil... Daha önce de, "Dövizde enflasyon oranı kadar artış" diyorlardı. Burda da enflasyon hedef olarak % 20 gösteriliyor. Kur artışı da % 20 diye düşünülüyor. Kelime oyununun dışında pek fazla birşey yok. Daha önceki hükümetler de aynı şeyi söylemişlerdi. Önemli olan ifade şekli değil. Olaya hakim olabilmek. İlk altı ayda yetecek döviz stokumuz var. Nedir bu? İşte Merkez Bankasının kaynaklarıyla birlikte, AB ile ılımlı bir projeyle ilgili olarak Stand-by anlaşması ile IMF''den gelecek paralarla, Dünya Bankası''ndan gelecek paraları topladığınız zaman, Türkiye''nin ilk altı aydaki döviz girişi 15 milyar doları buluyor. Önemli olan bu miktarı iyi değerlendirip, uygulamada başarılı olmak. Hükümete üç tavsiye Bu konuda bizim görüşümüz, uygulamanın başarıya ulaşması için bazı yan desteklere ihtiyaç olduğudur. Hükümet burada ekonomik paketten daha çok, kur garantisi veriyor. Kur garantisi verdiğiniz zaman döviz ihtiyacını karşılamanız gerekir. Bu dönem içerisinde üç şeyi gözden kaçırmayacaksınız. Birincisi: Eğer siz, ihracatı artırıcı tedbirleri almazsanız üretimi düşürürsünüz. İşsizlik ve üretim kaybını önlemek için ihracatı desteklemeniz lazım. İkincisi: Türkiye, çok ılımlı olumlu bir başlangıç yaparak AB ile üyelik anlaşması içerisine girdi. Turizm gelirinde önemli bir artış sağlayabiliriz. Üçüncü bir ayağı, da 57. hükümetin tarımda uygulayacağı taban fiyatlar. Eğer taban fiyatlarını yine daha önceki hükümetler gibi popülist amaçlı uygularlarsa, bu programı aksatırsınız. Aksatınca da karşınıza devalüasyon gelir. Ve bu halka, iş adamına, özel sektörünüze, vatandaşınıza çektirdiğiniz çileyi bir anda heba edersiniz. Onun için biz programı destekliyoruz ama temkinli olarak da bu yan unsurların da göz önüne alınmasını istiyor, popülist politikalara girilmesin diyoruz. Hükümet uyumlu; çünkü... Daha önceki hükümetleri tökezleten bir iki milletvekiline dayalı hükümet kurmak sorunu bu hükümette yok. Önceden söz konusu milletvekillerinin dayatması karşısında hükümetler programlarını aksatmakla karşı karşıya kalırdı. Bu hükümetin öyle bir problemi yok. 300''ün üzerinde güvenoyu almış. Ayrıca bu hükümetin yapacağı başka bir çıkış yolu da yok. Sayın Ecevit, siyasetin amacı olan başbakanlığa yirmi yıl sonra kavuşmuş, bu çok önemli. Sonra diğer iki ortaktan MHP''nin başkanı yeni, milletvekilliği yeni ve ilk defa hükümet olmuşlar, devlete ısınmaya çalışıyorlar. Bunun üçüncü ayağı, ANAP da yıpranmışlığını, bunların sırtından gidermeye çalışıyor. Şimdi olaya böyle baktığınız zaman, menfaatler insanları bir yerde ortak davranmaya itiyor. Biz de bu beraberlikten faydalanarak ekonomiyi düzeltebilirler mi diye bir beklentiye giriyoruz. 2000''li yıllarda Türkiye Hani halk arasında bir söz vardır. Allah bir kuluna "Yürü ya kulum desin" gerisi tamamdır. 1999 yılı gerçekten felaketlerle dolu geçti ama, 2000''in eşiğinde Allah ülkemize "Yürü ya kulum" dedi. Bunu şöyle toparlamak lazım. Türkiye öyle enteresan bir konumda ki, dünyadan ayrı kalması mümkün değil. ABD de zaten, Avrupa kıtası üzerinde egemenlik arayışlarına girmiş. Bir de Ortadoğu''da bulunan petroller. Dolayısıyla bölgeye hakim olan dünyaya hakim olur. ABD dünyanın tartışılmaz tek gücü. Bu bir gerçek. Bu yapı içersinde Amerika Ortadoğu petrollerini kontrol edebilme imkanını elinden kaçırmak istemiyor. Böyle bir yapı içersinde AB''ye karşı, Mısır, Ürdün, İsrail ve Türkiye dörtlüsünü hızlı bir şekilde blok olarak tuttu. Ve aynı zamanda Türkiye Karadeniz Ekonomik İşbirliğinde önemli bir avantaj yakaladı. Bir de Türkiye''nin tarihten gelen gücü ve piyasa ekonomisine geçmiş olması vs ABD için çok mükemmel bir fırsattı. Amerika böyle bir ülkeye kucak açarak, hızlı bir şekilde denge kuracakken AB olayı gördü. Böyle güçlenen bir Amerika ve 65 milyonluk bir Türkiye, yarın AB''yi sarsacaktı. Dolayısıyla AB bizi üyeliğe kabul etmek zorunda kaldığını anlamış oldu. AB mi ABD mi? ABD kendisine, Dünyaya hükmetmekte rakip tanımaz. Bu AB bile olsa... AB de bunu gördü. Ve ABD''nin gücünü de kabul etti. Nerde kabul etti bakın. 1975''lerde başlayıp 1978''lere kadar süren Uzak doğu krizinde, Avrupa Birliği 180 milyar dolar kaybetti. Buna karşılık ABD yirmi milyar dolar kaybetti. Son çıkan 98''deki Rusya federasyonundaki devalüasyonda AB 100 milyar dolar kaybetti. ABD 8 milyar dolar kaybetti. Ve ne oldu. Sonunda "euro" ile "dolar" aynı seviyeye geldi. AB, parasını piyasaya sürdüğünde aşağı yukarı 1.5 dolar seviyesindeydi euro. Ama bugün şu anda dolar ön plana doğru çıkmış durumda. İşte ABD''nin savaşı bu. Nitekim bunda da muvaffak oldu. Amerika dünyaya hakim olma yolundaki savaşını kazandı ve kendine rakip olabilecek AB''ye şu göz dağını verdi: - Teknolojik olarak, eskiyen bir sanayin var. -Ama lükse ve sosyal haklara alışmış bir toplumunuz var. -Genci az olan ve yetişmeyen bir toplumunuz var. Ben ise karşınıza, Mısır, İsrail,Türkiye ve Ürdün gibi bir ülkelerle geliyorum. Bunun üzerine Türkiye''yi Helsinki''ye alelacele çağırdılar. Ne zaman tam üye oluruz? AB ile tam üye olmamız için 20-25 yıl gibi bir zaman gerekiyor deniliyor ama, ben o kanaatte değilim. Türkiye 2010 yılında AB''ye tam üye olacak diyorum. Evet, maddi olarak olaya baktığınız zaman, fert başına 3300 dolar olan Türkiye''nin AB birliğine tam üye olması için 10.000 dolara yükselmesi lazım. Bugünkü kalkınma hızımıza göre de bu 20-25 yılı buluyor. Ama AB birliği burda neleri göz ardı ediyor bakın. Amerika''nın Türkiye''ye vereceği destek var. Karadeniz Ekonomik İşbirliği var. Ülkemiz üzerinden dünyaya akacak petroller var. Bir de bütün zorlukları aşmış bir Türk özel sektörü var. Çok hızlı bir şekilde gelişiyor. Bunları göz ardı etmediğiniz takdirde, eğer AB de cidden Türkiye''yi samimi bir şekilde istiyorsa kademeli bir geçişle 2010 yılında AB''ye tam üye oluruz. Mehmet Yıldırım''dan bir hatıra Ben de burdayım Bizim hayatımız hep hatıra. Ama "haydi söyle" deyince de akla gelmiyor. Ama en son yaşadığım bir kısa anımı söyleyeyim: Hani biliyorsunuz ABD Başkanı sayın Bill Clinton''ın Türkiye''yi ziyareti olmuştu. Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel''in verdiği öğle yemeğine biz de davetliydik. Yemekten sonra çıkış kapısında Clinton ile karşılaştık. Tokalaştık. Ona kendimi takdim ettim: -"İstanbul Ticaret Odası, Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yıldırım" dedim. Sayın Clinton da, tanıştığına memnun olduğunu belirttikten sonra sordu: -Ekonomi nasıl, iyi mi? Cevap verdim: -Sizlerin katkısıyla daha da düzeleceğine inanıyorum sayın Başkan. Biz, bir anda böyle diyalog kurarak birlikte yürüyüp giderken, sayın Cumhurbaşkanımız hemen arkadan seslendi: -Ben de burdayım. Kendisini bir an unutmuş gibi hatırlatma ihtiyacı duymuştu. Döndük, gülüştük. Böylece hoş bir anı oldu. En son aklımda kalan bu. Teşekkür ediyorum.
ÖNE ÇIKANLAR