Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
17 yaşında, hayatının baharında iken kanamalı bir hasta olarak götürüldüğü iki hastaneden de , "Mahkumlar gelecek" diye içeri alınmadığı için, babasının kucağında can veren bir vatandaşımızın haberi üzerine, "Bu genç kızın ölümünün sorumlusu gerçekten doktorlar mı?" demiş ve eklemiştik. "Aslında görevi haber almak ve kamuoyunu bilgilendirmek olan iki ucu keskin kılıç medyanın gün geçtikçe yapıcılıktan çok belki farkında olmadan yıkıcılıkta da rol almaya başladığını tespit etmek lazım." İşte bu genç kızın hastaneye alınmamasındaki sebeplerden biri de, mahkumlarla birlikte medya ordusunun da oraya gelecek oluşudur. Ve ister kabul edin ister etmeyin birçok kimse gibi, birçok doktor da medyadan tedirgin olmaktadır. Bu tedirginliğin, doktorların kendine güvensizliklerinden değil, medyanın çarpık haber de yapabilirliğinden kaynaklandığını da peşin peşin belirtmekte yarar var. Çünkü insanın tepesinde demoklesin kılıcı gibi duran kamera ve patlayacak flaşlar, doğrusu nihayetinde bir devlet memuru olan ve medya gözlüğüne göre en ufak bir falso verdiği zaman işinden olması işten bile olmayan birçok doktoru tedirgin etmektedir. İşte örnek... Yer Taksim Hastanesi... Bir genç cerrah hastanenin nöbetçi doktorudur. Mesleğini gerçekten seven, hastasına gerçekten önce insan olarak yaklaşan, bu mesleği babasının bol paraları ve lüks imkanları sayesinde değil, geceleri çalışıp gündüzleri okuyarak elde etmiş idealist bir doktor... Anlatıyor... "Bir gece yine nöbetteydim... Dışarıdan ambulans sesleri gelmeye başladı. İster istemez, teyakkuza geçtik. Ama her akşam böyle birkaç vaka geldiği için alışığız... Nihayetinde gelecek olan hastadır. Bize gelecektir. Biz de elimizden gelen müdahaleyi yapacağızdır. Ama acile geldiğimde bir de ne göreyim? Ortalık ana baba günü... Sedyede kanlar içinde bir kadın var ama sedyenin üzerine kapaklanan görevliler kadını zor zaptediyor. Yaralı bir insanın, yerinden bile kıpırdamaması gerekirken bu tepinme olayı şaşırttı beni... Derken gözüm hastadan çevreye kaydığında, yüreğim cızz etti... Çünkü baktım ardında kameralar, foto muhabirleri birbirini tepeliyor neredeyse: -Eyvah... Bu hastada bir özellik var. Ya devlet ricalinden birinin yakını, ya da meşhur birisi... Ne yalan söyleyeyim, böylesi durumlarda ister istemez heyecanlanıyoruz. Bir teftiş havasına bürünüyor iş. Çünkü davranışlarınızın tamamı kameralarla tespit ediliyor... Derken efendim, bir de öğrendik ki bu bir travesti. Tamam dedim içimden. Bu kameralar travesti olayına gelmişler... Hastayı acile aldık. İlk muayenede sol böğründen karın boşluğundan bıçaklanmış olduğunu gördük. Hasta nefes almakta zorlanıyor, solunum güçlüğü çekiyordu. Acilen bir tüp takılıp solunum probleminin halledilmesi lazımdı. Ama kardeşim, hasta kadın görünümünde. Ama yaratılışta erkek olduğu için, gücü kuvveti erkek gücünde... Bir türlü zapt edilemiyor. -Bırakın beni!.. Hayvanlar... Bilmem neler... Yemediğimiz söz kalmadı... Ama ne yapalım dedik, nihayetinde hastadır, biz işimize bakmalıyız. Tüpü takmak için çaba sarfediyoruz... Ne var ki tepinmelerden başaramıyoruz... Tam bu arada tepemize dikilen kameralar hem çekim yapıyor, hem neredeyse bize "Şöyle yapın! Böyle yapın" diye akıl veriyor. O anda bir doktor olarak iğne atsanız yere düşmeyecek kalabalık içinde benim halimi düşünüyor musunuz? Yine hastanın iyiliği için, insiyaki olarak hastaya biraz yüksek sesle haydi "bağırdım" diyelim ikazda bulunmuşum: -Yahu bir dakika hareket etme de şu tüpü takalım ne olur!.. Vay hemen etraftan sesler gelmeye başlamasın mı? Doktor bey... Lütfen!.. Siz sadece görevinizi yapın!.. Tabi ne dediğimi ne yaptığımı bilemeden, kan ter içersinde zor güç de olsa tüp takıp solunumu rahatlaştırdıktan sonra ameliyata aldık... Bir müddet sonra kameralar da çekip gittiler... Gittiler ama, arkadaşlarla birlikte bizi aldı bir korku: -Eyvaah, yarın ekranlarda hakkımızda ne çıkacak? Yüreğimiz ağzımızda haberleri dinliyoruz. Düşünün. Hakkımızda çıkacak bir menfi haber, belki işimizden olmamıza sebep olacak. O zaman ben ne yapacağım? Nitekim haberlerde bizim olay görüntülenmeye başlanmıştı... Neredeyse kabim duracaktı. Ama çok şükür, görüntüler verilmişti ama konuşmalarımız yoktu... Yani anlayacağınız kameralı bir olay geldi mi, elimiz ayağımız dolaşıyor." Şimdi siz karar verin. Tamam, bir doktorun, vatandaş olarak herkese eşit muamele yapması ve hastasını içeri alması gerekiyor. Ama öte yandan mahkumlarla birlikte bir medya ordusunu bekliyor. Bu doktorun dramını anlayabiliyor musunuz? Eh tabii olan yine gariban vatandaşa oluyor. O da işin acı sonucu...
ÖNE ÇIKANLAR