Hasan Zarîfî Efendi, 1477 (H.882) senesinde Rumeli'de Siroz şehrinde doğdu. 1576 (H.984) da İstanbul'da Boğazkesen Hisarında vefât etti. Yaşadığı devir, Sultan Selîm ile oğlu Sultan Murâd Han devriydi. Halvetî büyüklerinden Zeynüddîn-i Hâfî hazretlerinin yolunu devâm ettiren Pîr İbrâhim Gülşenî'nin sohbetlerine kavuştu... Hasan Zarîfî Efendi vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki: Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşmak için, ihlâs, kalb-i selîm sâhibi olmak lâzımdır. Kalb de, ancak Resûlullaha "sallallahü aleyhi ve sellem" inanmak, Onu sevmek ve Ona tâbi olmakla temizlenir. Bunun için, birinci yol, hayâtta olan bir velîyi tanıyıp, Onun sözlerinden, kitâplarından Ehl-i sünnet i'tikâdını, ahkâm-ı islâmiyyeyi ve tesavvufun edeplerini öğrenmek ve bunlara uymak şartı ile, Ona (Râbıta) yapmak, yani kalbini Onun kalbine bağlamaktır. Bir velî, kendi üstâdlarından almış olduğu yazılı vesîkadan ve bütün sözlerinin, hareketlerinin ahkâm-ı islâmiyyeye uygun olmasından anlaşılır. Böyle bir velî görülemediği zamân, herhangi bir velîye râbıta yapan Onun (Üveysî)si olur. Bir ârifin sohbetine kavuşamayana, büyüklerin rûhlarından feyiz almak nasîb olur. Allahü teâlâ onun ilerlemesi için, bunların rûhlarını vâsıta yapar. Ârifler, velîler, Allahü teâlânın vadettiği müjdeye kavuştukları için, öldükten sonra da, tâliblere feyiz verirler. Vefât etmiş olan velînin rûhundan da feyiz alınır. Sohbette feyizler, marifetler bol bol alındığı hâlde, üveysîler damla damla alabilir. Fakat bunun tek damlası, bütün dünyâ kazançlarından dahâ kıymetli ve pek lezzetlidir. Kabrini ziyâret etmek, damlaların artmasına sebeb olur. Kalblerin, rûhların arasındaki bağ, inanmak, sevmek ve istemektir. KIYAMETE KADAR... Bir Müslümân, bir velînin sohbetine kavuşursa veyâ hep onu düşünürse, yani onun sûretini, yüzünü hayâline getirirse, yâhud hayâtını, sözlerini öğrenip, severek, ağlayarak düşünürse, onun kalbindeki feyizler, marifetler, bunun kalbine akar. Yalnız uzaktan düşünerek yetişmiş, velî olmuş mes'ûd, bahtiyâr zatlar çok vardı. Bu kazançlarını ve kavuştukları yüksek dereceleri, kitâblarında bildirmişlerdir. Allahü teâlânın bu merhameti, bu ihsânı, kıyâmete kadar devâm edecektir...