Vişnezâde İzzetî rahmetullahi alayh, Osmanlı âlimlerindendir. 1023 (m. 1625)'de Bulgaristan'daki Filibe'de doğdu. Sultan Dördüncü Murâd zamanında İstanbul'a geldi. İstanbul kadısı, Anadolu kadıaskeri, sonra da Rumeli kadıaskeri oldu. 1092 (m. 1681) senesinde İstanbul'da vefât etti. Oturduğu semte Vişnezâde adı verildi. Bir dersinde, İmâm-ı Azam hazretlerinin faziletlerinden bahsederken, şunları anlattı:
Hasen bin Ziyâd anlatıyor: Bir gün adamın biri, malını gömerek bir yere saklamıştı. Sonra gömdüğü yeri unuttu. Aramasına rağmen bulamadı. İmâm-ı a'zama gelip hâlini arz etti. Ebû Hanife hazretleri ona buyurdu ki: "Bu fıkhî bir mesele değil ki, ben sana bir şey söyleyeyim! Fakat, sen şimdi git! Sabah oluncaya kadar, geceyi namaz kılarak geçir, inşallah, malını sakladığın yeri hatırlarsın!" Adam denileni yapmaya başlayınca, gecenin dörtte biri olmuştu ki, sakladığı yeri hatırladı, İmâm-ı a'zama gelip, durumunu haber verdi. O da: "Bunu sana şeytanın unutturduğunu, geceni namaz kılarak geçirirsen hatırlayacağını anlamıştım. Sana yazıklar olsun! Allahü teâlâya şükretmiş olmak için, geceni ibadetle geçirsen olmaz mıydı?" diye buyurdu.
İbrâhim bin Saîd el-Cevherî anlatıyor: Hârûn-ür-reşîd'in yanında idik. Halîfe, Ebû Yûsuf'a dedi ki: "Hocanız Ebû Hanîfe'nin ahlâkını anlat da dinleyelim." Ebû Yûsuf da şöyle anlattı: "Hocam Ebû Hanîfe, haramlardan nefret eder, çok sakınırdı. Kuvvetli vera' sahibi idi. Dinde bilmediği şeyi söylemezdi. Allahü teâlâya itaat ve ibâdet etmeyi ve O'na isyan etmemeyi çok severdi. Dünyâyı sevenlerden, dünyâya düşkün olanlardan uzak idi. Az konuşur, çok düşünürdü. Çok vaktini ibâdetle geçirirdi. Konuşmasında yanılması olmazdı. Eğer bir suâl sorulsa ve cevâbını bilse, konuşur ve o husûsta ancak öğrendikleri ile cevap verirdi. Eğer bundan başka bir mesele olsa, hak üzere kıyâs edip, ona tâbi olurdu. Bunda, dinini ve kendisini çok kayırırdı. İlmini ve malını Allah yolunda dağıtırdı. İnsanlardan hiç kimseye muhtaç değildi. O, yalnız Allahü teâlânın rahmetine kavuşmayı ve rızâsını kazanmayı düşünürdü. Hiç kimseyi hayırdan, iyilikten başka bir şeyi ile anmazdı."
Bunun üzerine Hârûn-ür-reşîd: "Bu saydıkların, sâlihlerin, evliyânın ahlâkıdır" dedi. Sonra kâtibine: "Bu sıfatları yaz ve onları oğluma ver. Onlara bakıp ahlâkını düzeltsin!" dedi. Sonra oğluna da: "Ey oğlum! Bu yazıları iyi muhafaza et, senin de böyle olmaya çalışmanı istiyorum" diye nasihatte bulundu...