"Yakın
gelecekte kimlerin saklanacak in arayacağını göreceğiz" diyen iş
adamları derneği başkanının paralel devleti tek başına ispata yeten
tehditleri, güya "Alo"larından çok korktuğu diktatöre 300 bin satan
gazetede "benim için yok hükmündesiniz" diye yazan Kemalist 'cesur'
gazeteciyle o epey tanıdık kibrin geri dönüşü, Mu'ta Fitnesi Konferansı
düzenleyen akıl tutulmasıyla, her çıkan kaseti "hadi bu kez oldu" diye
heyecanla açarken kalpten gidecek emekliliği gelmiş liberaller ve aradan
devrim çıkarmak isteyen yancı solcular arasındaki tek gecelik
birliktelik karşısında daha iyisi yazılamazdı.
Emanet edilen
bu köşeyi başka yazılarla doldurup, Pazar günü dahi olsa bile tembellik
etmeyi sevmem ama bu yazı için küçük bir ara vermeye değer. Serbestiyet
sitesinde yazıyı tıklayan 35 bin kişiden sonra Türkiye gazetesinin
değerli okurları için de gelsin.
Bekir Berat Özipek yazdı: Kasetler iktidarı neden devirmez?
Şimdi yer yerinden oynamalıydı değil mi?
Şimdiye kadar hükümet düşmüş, başbakan istifa etmiş, hükümeti kurma görevi Kemal Kılıçdaroğlu'na verilmişti.
Ama öyle olmadı, olmuyor.
Olmayacak da.
Hani seçimlerden hemen önceye saklandığı söylenen kaset, "turpun büyüğü" var ya, işte onu da patlatsanız yine olmayacak.
Değil başbakanın ses kasetini, altın dolu küpleri bahçeye gömerken çekilen görüntülerini servis etseniz faydası yok.
Anketlere
bakın, yine ilk sırada olduğunu göreceksiniz. Fazlasını yaparsanız
toplum da onun arkasında safları daha fazla sıklaştıracak.
Hakikaten size tuhaf görünüyor değil mi? Daha önce parti liderini götüren kaset, şimdi beklediğiniz etkiyi yapmıyor.
Kasetler montaj olduğu ve toplum da bunu anladığı için değil.
Toplum bu kasetlerle yapılmak isteneni anladığı için olmuyor.
"Bu kaseti dinleyen şöyle davranır" diye umuyorsunuz ya.
O tam öyle olmuyor işte.
Keşke,
90 sene sonra, toplum mühendisliğinin sökmediğinin artık çoktan
anlaşılmış olması gereken bir ülkede, siyaseti dizayn etmek için kaset
maset işine girmeseydiniz.
Keşke "post-modern" dönemde,
toplumun ona vermek istediğiniz mesajı alıp nasıl dönüştürdüğünü ve
amaçladığınızdan tamamen farklı bir şekilde yansıttığını anlasaydınız.
Keşke
sosyal bilimlerde suyun her zaman yüz derecede kaynamayacağını, aynı
etkinin her zaman aynı sonucu doğurmayacağını bilseydiniz.
"İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar. Ama onu diledikleri gibi yapamazlar" der Marx. Tarih sizin dilediğiniz yönde akmaz diyor yani. Keşke cengaver kalemşorlardan fırsat bulup biraz da Marx okusaydınız.
Açık söyleyeyim, yenileceksiniz.
Çünkü bu toplum, ne yapmak istediğinizi çok iyi anlıyor.
Vesayetten de kendisini kesip biçen, dizayn eden mühendislerden de nefret ediyor.
Alavere dalavere, yine çocuklarının geleceğinin çalınmak istendiğinin farkında.
Onun
reflekslerine sinmiş, âdeta siyasi genetiği haline gelmiş bir "tecrübi
birikim" var ve bu yüzden de sizin yolsuzluk tiratlarınızı dinleyince
gözleri yaşarmıyor.
"Bu algıya bir Menderes daha kurban veremeyiz" diyordu geçenlerde TV'de biri...
Anahtar söz bu.
Menderes'e
âşık da o yüzden mi? Hayır. Geçmişte Menderes'e atfedilen "yolsuzluk"
ve "diktatörleşme" bahanesiyle kendi geleceğinin nasıl gasbedildiğini
biliyor da o yüzden.
Geniş halk kitlelerinin, devlet
hastanelerinden yararlananların, işçinin ve esnafın bu kasetlere
inanmamasının ekonomi-politiğini anlamadıkça, kasetlerinizin neden
etkisiz kaldığını da anlamayacaksınız.
Ve milletin umursamaz
bakışları arasında, "tamam, hükümet meşruluğunu kaybetti, oyun biter"
muhabbetini de sadece CHP ile yapacaksınız.
Ben de bir
demokrat olarak ne yapılmak istendiğini görüyorum ve yolsuzluk
söylemiyle beni hizaya getirmeye çalışanlara karşı restimi çekiyorum.
"Yoksa
sen yolsuzluğa karşı değil misin" söylemiyle ezilip, siyaseti vesayete
teslim etmiyorum. Yolsuzluğa karşı olmam, çok daha büyük bir yolsuzluğa,
seçilmiş meşru hükümeti yargıçla polisle, kasetle masetle alaşağı etme
girişimine karşı durmamı engellemiyor.
Siyasi kavganın
göbeğindeki muhterem yargıçlara falan da güvenemediğim için, kararı en
büyük jüriye, halka ve onun hakemliğine bırakıyorum.
O suçlu bulursa, DSP-MHP Koalisyonu'nu hatırlayın, en çok oyla başa getirdiğini indiriyor.
İndirmiyorsa, anlayın işte, sizi daha kötü görüyor demektir.
Yarın çıkaracağınız başka kaset de fikrimi değiştirmeyecek.
Gerçek bile olsa değiştirmeyecek.
Çünkü bu kavganın asıl konusunun yolsuzluk olmadığını hepimiz biliyoruz.
"Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir."
Mecelle'de böyle yazar, diyor hukukçu dostum Yaşar Atılgan.
Maksadı görüyorum ve reddediyorum.
O kadar.