Meclis’te kebap!

A -
A +

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde hayli gergin geçen bütçe maratonu esnasında bazı illerin mutfak ziyafeti, geleneksel bir hâl aldı.

 

Önceki yıllarda olduğu gibi, bu yıl da benzer görüntüler vardı Meclis bahçesinde.

 

Programda, hafta başından itibaren Isparta, Antalya ve Mersin milletvekillerinin her gün narenciye ikramı vardı mesela.

 

Meyvesi bol şehirler bunlar neticede.

 

Bingöllü milletvekilleri de hafta başında yöresel lezzetleri güveç, tava, çiğ köfte ikramında bulunmuştu vekillere ve gazetecilere.

 

Salı günü sıra Diyarbakır’daydı ancak, Saadet Partili milletvekili Hasan Bitmez kürsüde kalp krizi geçirdiği için program ertelendi.

 

O mangal bir gün sonra Meclis bahçesine kurulunca, sosyal medyada kızılca kıyamet koptu.

 

Kimi Gazze’den yürüdü, kimi ekonomik sıkıntıdan dem vurdu, kimi deprem bölgesini hatırlatıp zülfüyâre dokundu.

 

Yedikleri ciğer, vekillerin ciğerine oturdu!..

 

     ***

 

Aslında sadece Diyarbakır değil, sırada Kütahya, Bursa, Konya, Afyonkarahisar milletvekillerinin ikramı vardı ama, kabak Diyarbakır’ın başına patladı.

 

Muhalif medya da her zamanki gibi bunu fırsata çevirdi, epey tezvirat yaptı.

 

Onlara bahane bol, her zaman aynı terane.

 

Zannedersiniz CHP’liler ya da muhalif kesim hiç et yemiyor yahut ziyafet çekmiyor!

 

Akşam rakının yanında kuru ekmekle idare etmediklerini âlem sofralarında görüyoruz oysa ama, onlar gibi -vasat eleştiriler- yapmadığımızdan bunlar pek kamuoyunun gündemine düşmüyor.

 

Gelelim yine Meclis’te ikram meselesine…

 

     ***

 

Doğruluğu yanlışlığı tartışılır fakat hem bütçe görüşmeleri sırasında iktidar-muhalefet arasında artan gerilimi azaltmak, hem de Meclis’te hazır bütün medya kuruluşları varken, temsil ettikleri şehrin mutfağını gündeme taşımak gibi bir çabanın peşine düşen milletvekilleri, her sene olduğu gibi, bu ikramları kendi ceplerinden yahut şehrin ileri gelenlerinin yolladıkları ile karşılıyor.

 

Çok kötü bir şey yapıyorlarsa niye şimdiye kadar eleştiri konusu olmadığını soralım öncelikle.

 

Bu, madalyonun bir tarafı…

 

Öbür tarafına gelirsek…

 

Türk’ün Türk’e Türk mutfağı tanıtımı yapması çok mu elzem derseniz, değil elbet.

 

Bu çabayı bence ülke dışında göstermeli.

 

Mesela geçenlerde Yunus Emre Enstitüsü’nün Strazburg’daki gastronomi organizasyonu gibi.

 

Bizim vekillerin yaptığı, tanıtımdan çok, birbirlerini ağırlama mahiyetinde.

 

İnsaflı yaklaşırsanız, bu da çok kötü bir şey değil aslında...

 

Mevzu gereğinden fazla büyüdüğü için TBMM’de tüm ikram etkinlikleri iptal edildi de kurtulduk böylelikle.

 

     ***

 

Bütün eleştiriler bir yana, tepkilerde hak verdiğim bir şey varsa o da Gazze’dir.

 

O çocukların, kadınların, gençlerin, hastaların, yaşlıların feryatları arşı inletirken…

 

İslamiyet’in bütün değerleri siyonist katillerin ve iş birlikçilerinin zulmüne uğramışken…

 

Bizim dinimizden olmayan milyonlarca insan, dünyanın birçok yerinde Gazze için bir şeyler yapmaya, hiç değilse sessiz kalmamaya çalışırken…

 

O acı dinmeden, o ateş sönmeden hiçbir şey yokmuş gibi davranmamalıyız, normal zamanlarda yaptıklarımızı yapmamalıyız.

 

CHP’nin Genel Başkanı Meclis kürsüsünde tek kelime Gazze’den ve orada yaşanan zulümden bahsetmese, bunu kimse yadırgamaz, nitekim yadırgamadı da...

 

Ama Gazze davasına sahip çıkanlar olarak siz hayatın normal akışına dönmemelisiniz, davanız çiğnenirken, onu umursamayanlar gibi olmamalısınız.

 

Müslümanın yükü bu kadar ağır işte.

 

 

 

****************

Dün inanmayanlar bugün ne kadar anladı?

Çok değil, şundan 7-8 sene evvel ABD medyasının gözümüze soktuğu haritalara dikkat çekip “Sınırımızda yeni bir devlet kurmayı planlıyorlar” dediğimizde, bunların içimizdeki maşaları bizi alaya alıyordu.

 

“Türkiye’den de toprak koparıp, Kuzey Irak’la birleştirerek terör devleti kurma peşindeler” haberi yaptığımızda eski ABD elçisi John Bass bile gazetemize kadar gelip, böyle bir niyetlerinin olmadığını anlatmıştı uzun uzun.

 

Oysa şu tuhaflığa bakın ki o günlerde askerimiz-polisimiz PKK’nın sözde özerklik kalkışması altında, Türkiye’yi bölme projesini bozmaya çalışıyordu.

 

Zaman ilerledi, John Bass’ın yalanları kabak gibi ortaya çıktı.

 

Hatta, yazdıklarımızın da ötesine ilerledi.

 

Bugün Suriye sınırımızdaki PKK teröristleri, ABD’nin verdiği helikopterlerle uçuyor!

 

Yine bunların eğittiği ve her türlü teçhizatla donattığı yaklaşık 50 bin terörist, ülkemize yönelik en büyük tehdit olarak hemen burnumuzun dibinde duruyor.

 

     ***

 

DEAŞ terör örgütünün kurgu olduğunu, bunlarla mücadele adı altında başka bir oyun oynandığını yazıp çizdiğimizde de muhaliflerin tepkisi aynıydı…

 

Burada PKK’ya kurdurulacak bir devletin, aslında İsrail’in parçası olacağını yazdığımızda da!

 

Arzımevut meselesini bugün İsrail kasabı Netanyahu itiraf ettiği için değil, niyetlerinin ve amaçlarının bu olduğunu bildiğimiz için senelerdir yazıyor ve uyarıyorduk milletimizi.

 

Çok şükür ki milletimiz tehlikeyi gördü ve onca yoğun propagandaya, algı operasyonuna karşın, bunlara ne sandıkta, ne meydanlarda prim verdi.

 

Son yılların en büyük tehlikesi mayıs seçimleriydi, o da kazasız belasız atlatıldı.

 

Göreve geldiklerinde Suriye’den asker çekerek İsrail’e yol açmayı vadedenler, Libya tezkeresine karşı çıkarak Akdeniz’i emperyalistlere sunacağını ilan edenler bir kere daha hüsrana uğradı çok şükür.

 

Washington’la ağız birliği yapıp, Türkiye’yi Suriye’de DEAŞ ve El-Kaide iş birliği ile suçladıklarında nasıl büyük bir ihanete imza atmışlarsa yine aynı kararlılıkla yürüyorlar yollarında.

 

Hedefleri tekrar PKK’nın siyasi koluyla iş birliği yapıp, hiç değilse yerel seçimlerde kan kaybetmemek ve umudu 2028’e taşımak...

 

Bakın; PKK diyoruz, FETÖ diyoruz, İsrail diyoruz, ABD diyoruz, Almanya-İngiltere diyoruz…

 

Bunlarla aynı cümle içinde CHP’nin iş birlikçiliğini anlatıyoruz.

 

Üstelik bunları bugün değil, senelerdir söylüyoruz.

 

Görünen köy kılavuz istemiyor, her birinde de haklı çıkıyoruz.

 

Ne bizim yazdıklarımız değişiyor ne de CHP kendini değiştiriyor.

 

Peki bunca şeyi göre göre CHP’liler değişiyor mu?

 

İşte en büyük travma, maalesef orada.

 

*********

AK Parti aday rehavetine düşmemeli

DEM (eski adıyla HDP) İstanbul’a hapisteki Selahattin Demirtaş’ın eşini aday göstereceğini tehdit olarak yaymıştı ama bakın CHP ile anlaştılar! İstanbul’da yine Ekrem İmamoğlu’nu destekleyecekler. E tabii yine karşılığını da alarak...

 

Öte yandan, İyi Parti “Asla, kat’a” falan diyordu ama yavaş yavaş orada da gevşemenin olacağı dillendirilmeye başlandı.

 

Tahminim o ki, sadece el yükseltmeye uğraşıyorlar, yine tıpış tıpış sandıkta buluşacaklar.

 

En azından belli başlı birkaç şehirde.

 

2019’da İstanbul’u kaybeden AK Parti’nin, mayıs genel seçimlerinde İstanbul’da yine CHP’den düşük oy alması, kendisi açısından önemli bir gösterge.

 

“Bunlar bölünür, parçalanır, birbirlerinin kuyusunu kazarlar” gibi bir beklentiyle çok iddialı aday çıkarmazsa eğer…

 

AK Parti büyük hata eder.

 

Elbet kendilerinde bizim elimizdekilerden çok daha teferruatlı veri vardır ama… Siyaset meydanı bu, belli mi olur!

 

Yok dengeler, yok ilişkiler derken, hesap hatasına düşer mi düşer.

 

CHP içinde yahut ittifakta yaşanan kavgalara göre değil de, hepsine karşı kazanabilecek bir aday hesabıyla ortaya çıkmazsa, İstanbul bir beş yılı daha kaybeder.

 

CHP’li bu dönemi, önceki hizmetlerin birikimiyle hafif atlattı sayılır İstanbul…

 

Ancak ikinci beş yılda İstanbul’a da, milyonlarca İstanbulluya da gerçekten yazık olur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.