Van'dan doğan bir güneş...

A -
A +

Zâhir ve bâtın ilimlerinde kâmil ve dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mâhir Abdülhakîm Arvâsî (kuddîse sirrûh) hazretleri 1865 (H.1281)'te Van-Başkale'de doğdu...

Bugün; zahir ve bâtın (kalb) ilimlerinde kâmil, dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mâhir, büyük âlim ve velî Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyh” vefat yıl dönümüdür...

Zâhir ve bâtın ilimlerinde kâmil ve dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mâhir, veliyyi kâmil tasavvuf ilminin mütehassısı, bu mübarek zat 1865 (H.1281)'te Van-Başkale'de doğdu...

Abdülhakîm Arvâsî hazretleri 1878 (H.1295) yılında zamanının bir tanesi Seyyid Fehîm Arvâsî hazretlerinin huzûruna kavuştu. Onun sohbet ve teveccühleri ile gönlünü nurlandırdı. Zâhirî ve batınî ilimlerde icâzet aldı. Arvas'ta büyük ilmî faâliyetlerde bulunuyordu. Ancak 1914 yılında Birinci Dünyâ Harbinin başlarında Rus askeri Doğu Anadolu'yu işgâle başladı. Bir taraftan da Ermenileri silahlandırarak masum Türk halkı üzerine kışkırtıyorlardı. Hicret etmek zorunda kaldılar. Erbil, Bağdat, Musul, Adana, Eskişehir derken, çileli bir yolculuktan sonra 1918 senesinde İstanbul'a teşrif ettiler...

Eyüpsultan'daki Kaşgari Dergâhı'nın şeyhliği, imâmlığı ve vâizliği ile vazîfelendirildi.

Bu arada Sultan Vahideddîn Han tarafından Süleymâniye Medresesine tasavvuf müderrisi (ordinaryüs profesör) olarak da tâyin edildi. Böylece hem çeşitli câmilerde vaaz ederek ve hem de üniversitede hoca olarak İslâmiyeti yaymaya, din düşmanlarını susturmaya ve sindirmeye başladı...

Üniversite mensupları, fen ve devlet adamları, çözülemez sandıkları meseleleri sormaya gelir, sohbetinde, dersinde bir saat kadar oturunca, cevâbını alır, sormaya lüzum kalmadan, o bilgileri öğrenmiş olarak dönerdi... Ancak; dîni dünya çıkarlarına âlet eden yobazlara karşı Eyyûb Sultan, Fâtih, Bâyezîd, Bakırköy, Kadıköy ve Beyoğlu Ağa Câmii kürsülerindeki konuşmaları, iftirâlara sebep oldu.

Bunların tahriki ile Eylül 1943'te tutuklanarak İstanbul'dan İzmir'e götürüldü. Yakınları, kendilerinin Bursa'ya nakli veya İstanbul'a iâdesi için birkaç defâ teşebbüse geçtilerse de her defâsında ret cevâbını aldılar...

Nihâyet Ankara'ya nakline müsaade çıktı. Biraderinin oğlu Faruk Işık Bey'in evine geldiler. Bu sırada hasta idi. On sekiz gün yattıktan sonra 27 Kasım 1943 (H.1362)'te vefât etti... Keçiören-Bağlum'a defnedildi...

Definden sonra mübarek mahdumu Ahmet Mekkî Efendi; çok sevdiği talebesi Hüseyin Hilmi Işık Efendi'ye "Babam sizi çok severdi, sesinizi iyi tanır, hoşuna gider, telkîni sen ver" buyurdu. Telkîn de o mübarek zata nasip oldu... Allahü teala şefaatlerine nail eylesin...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.