Akın Göksu

Romalılar bütün Akdeniz'e egemen olunca bu deniz için, "MARE Nostrum" demişler. Yani Bizim Deniz. Önceki akşam İtalya, Almanya'yı uzatmanın son dakikasında saf dışı bırakınca kupa Akdenizliler'e kaldı... Futbolun ticari merkezi olan Akdeniz, bu defa kendi öz evlatları ile futbola bir kez daha damgasını vurdu. Akdeniz ülkelerine bir göz atın, ticari anlamda futbola en fazla yatırım yapan ülkeler. Özellikle yabancı futbolcu transferinde biz de dahil, kimseye fırsat vermiyorlar...

"Islıklanan" Brezilya'nın "alkışlanan" Brezilya'ya dönmesini hemen hemen herkes ister. İnsan yapısının güçlü olan taraftan olması kaçınılmaz bir olgu... Dünya Kupası'nı seyrederken hepimizin kendince sebeplerle bir takıma taraftar olması bundan kaynaklanıyor. Ve kolayca üstün olana alkış tutuveriyoruz.

2006 Almanya Dünya Kupası'nın futbol adına kazandırdığı pek bir şey göremedik. Güçlü takımlar, adını futbola yazdırmış ülkeler yine başı çekiyor. Almanya, İngiltere, Brezilya, İspanya, Arjantin, Hollanda bir süt turda gördüğümüz takımlar yine...

Kaka'nın Hırvatistan'a attığı gol, bir futbolcunun son noktasını gösteren bir örnekti benim için. Topla buluşması, hafif sola gitmesi, başını kaldırıp kaleye bakması, boşluğu görmesi... Kaka'ya bunlar yetiyordu. Ha topa vuruşu mu? Onun önemi yok. Zaten topa vurmasını biliyor. İnanın bu konuşmaya değmez. Onun işi bu...

Son Fenerbahçe-Beşiktaş lig maçında Anelka'nın arkasından gelip önünden topu çalması Sergen Yalçın'ın ne büyük bir futbol zekasına sahip olduğunu gösterivermişti.

Eurovision Şarkı Yarışması ile futbol arasında nasıl bir ilişki olduğunu Atina'da yapılan son yarışmada fark ettim. Ve neden heyecanlı olmadığını. Aslında heyecanlanmamız için bir sebep de yoktu.

Mayıs ayı geldiğinde Maltepe Üniversitesi'nin düzenlediği, Maltepe Üniversitesi 10 km. Sahil Yolu Koşusu'nun heyecanı bir başka türlü sarıyor beni.

Derbi maçı da olsa bizim liglerde maçlar sanki 60. dakikadan sonra başlıyor. Dün akşamki maçta da aynen böyle oldu.

Tribünlerden omuz omuza yaşanan tatlı rekabetin, bugünlerde demir parmaklıklar arasına sıkıştırılmış bir avuç rakip taraftarlarla izlenmesi bir utanç yükü olarak omuzlarımızda dururken, birden bire Beşiktaş Başkanı'nın açıklamaları ile kara leke başka boyutlara taşınıverdi.

Çanakkale içinde aynalı çarşı Ana ben gidiyorum düşmana karşı... Bu dizeleri müzikle seslendirilmiş haliyle hemen anımsadınız değil mi? Hangi güçlü duygu bu türküyü ortaya çıkarır? Hangi yazar, besteci bunu başarır. Hiç kimse. Sadece ve sadece Çanakkale'yi yaşayan bir millet bunu gerçekleştirir.

Derbi maçının kadrolarını Daum ile Gerets mi, yoksa bu hafta oynanacak Galatasaray- Rize, Fenerbahçe-Vestel Manisa maçının hakemleri mi tesbit edecek?

Henüz 7. dakikada Tümer'in sakatlanıp oyundan çıkması, Beşiktaş'ta acaba işleri zorlaştırdı mı? Bu sorunun cevabını vermek elbette güçtü...

Önce şunu söyleyeyim; Beşiktaş mevsimin en büyük futbolunu oynadı. Siyah-beyazlıların bu üstün başarısını şöylece bir kenara bırakalım. Karşılaşma da yarı finale yakıştı. 90 dakika boyunca müthiş bir tempo ve inanılmaz bir kazanma anlayışı izledik.

Teknolojinin nimetlerinden şimdilerde hakemler de yararlanıyor, önceki akşam Barcelona-Benfica maçında haberleşme aygıtlarıyla maç yöneten hakemleri görünce aklıma geldi.

Bugünlerde havalar güzel ya, değişik işlerle uğraşanlar karşınıza çıkıveriyor. Duymuştum siz de duymuşsunuzdur, göçmen kuşların dönüş zamanı, sayımları yapılıyor.

Ses kirliliğinin ve konuşma taklitçiliğinin yaşandığı bugünlerde Toplumun beklentisinde şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkıyor. Radyo ve televizyonlarda sunuculuk yapanların ses yetersizliğini önlemek ve düzgün konuşmalarını sağlamak mümkün değil tabii.

Beşiktaş, orta alanda baklava dilimi şeklindeki oyun anlayışını bu maçta da sürdürdü. Orta alanı 3-2 şeklinde oluşturmuştu. Böyle olunca maçın büyük bir bölümünde Kayserispor, daha etkili bir futbol ortaya koydu.

Hani bir reklam filmi var; kız adamı ona katlayıp evirip çeviriyor. Olmadı düğümlüyor sonra yine açıyor ve yine düğümlüyor. Nasıl bir insan bu diye şaşırıp kalıyoruz.

Taraftarla kulüpler arasında nasıl bir ilişki olduğunu hiç düşünmeyiz. Taraftar taraftardır, kulüpler de kulüptür. Buraya kadar iyi de kulüp yöneticilerinin çekmediği kalmamıştır taraftardan. Onlar, yönetimleri getirir ve götürüverirler...

Beşiktaş, derbide motivasyon olarak F.Bahçe'den çok daha iyiydi. Gerçi maçın ikinci yarısında F.Bahçe, özellikle ilk dakikalarda etkili göründüyse de siyah-beyazlılar inanılmaz bir kondisyon ve düşünceyle rakibini binlerce F.Bahçeli taraftar önünde hiç durmadan sıkıştırdı. Tigana'nın taktik anlayışını uygulamada ise Daum'dan çok daha etkili oldu.