Akın Göksu

Şampiyon olmak için koşmak yeterli mi? Belediyespor buna hayır diye cevap verdi.

İki kahramanı var bu masalın. Biri Eren, ikincisi Souleymanou.

Mustafa Denizli'nin hesapları ilk yarıda tuttu. Nobre yerine Bobo, Delgado yerine Yusuf'la oyuna başladı Beşiktaş. Neden böyle?

İlk yarıyı kesintili seyredenin kafası karışır.

Beşiktaş için kolay bir maç oldu. Oyunun tamamında siyah-beyazlılar istedikleri her şeyi gerçekleştirdiler.

76.dakikadaki penaltıyı haklı gösterecek sebepleri bulmak çok zor. Hadi penaltıyı verdin; atış sırasında Beşiktaşlı futbolcuları sert bir şekilde uyaran hakem atış sırasında futbolcularımızın topa koşmalarını da engelledi. Böylesine bir karşılaşmada futbolcuların motivasyonunu bozmaya hiç hakkı yoktu İtalyan hakemin.

Şike iddialarından sonra eski, yeni hakem kapışmaları gırla gidiyor. Bir de bunlara teknik adamların kovulup kovulmadıklarını ekleyin geriye ne kaldı? Koskoca bir hiç...

Vicdanımız hepimizi bir gün köşeye sıkıştırıverir. Zamanında söyleyemeyip yapamadıklarımız, günün birinde şıp diye dökülüverir ağzımızdan.

Cihan Oskay iddialarda bulunuyor. Paraları nasıl, kimden aldığını anlatıp, Samsunsporlu ve Trabzonsporlu futbolculara ne şekilde aktarılacağını söyleyip duruyor koskoca TV ekranında. Milyonlarca insan da izliyor merakla.

60. dakikaya kadar tek forvetle oynayan Beşiktaş'la, bu dakikadan sonra yapılan değişiklik sonrası iki santrforla oynayan Beşiktaş arasında ne fark vardı? Bunu Tigana'ya sorup cevabını almak lazım. İki düzende de Beşiktaş, bir kupa maçında futbolcuların becerisiyle yapılması gerekenleri fazlasıyla yaptı.

Maçın pek çok yönü vardı dün akşam. Birincisi tribünlerin birbirleriyle hesaplaşmaları. İkincisi Beşiktaş-Bursa arasında geçmişten kalan hesaplaşma...

Futbol üzerine şans oyunları var ya: Dünyanın her yerinde milyonlarca insan durmaksızın bunu kovalıyor. Futbol bilgisini öyle bir genişletti ki, şaşırıp kalıyorsun. Dünyanın dört bir köşesinde; "Kim kimi yener, ne olur, kim sakat, kim cezalı, bire kaç verir?" Bunların hesabı ile milyonlarca zeka çırpınıp duruyor.

Bu, Beşiktaşlı futbolcuların ilk yakarışı değil. Her sezon, zaman zaman bitmeyen dertlerini açığa vururlar. "İnönü'de büyük baskı altındayız." Bu gerilim herhalde uzun süre devam edecek.

Hani kenarları şekilsiz parçacıkları bir araya getirip de bir resim ortaya çıkarılan oyun var ya; adı puzzle... Beşiktaş, aynı bu oyuna benziyor. Parçacıkları bir araya getirecek, hünerli ellere ihtiyacı var.

Göteborg-F.Bahçe maçı.. 1984-85 Şampiyonlar Ligi'nde İsveç Göteborg'da oynanan bir karşılaşma. F.Bahçe takımı Göteborg'a varınca, havaalanında hiç hoş olmayan bir şekilde karşılandı. İsveç gümrük polisi, bize göre çirkin bir tavırla futbolcu ve yöneticileri arama yaparak uzun süre giriş kapısında bekletmişti. Olay, Türkiye'de büyük tepki görmüştü.

Diyelim ki Beşiktaş Kulübü'nün milyon dolarlarla borcu olsun. Kimi ilgilendirir? Sorun bu. Taraftar ilgilenir mi? Asla ilgilenmez. Çünkü, kulüple doğrudan doğruya bir bağlantısı yoktur.

Bayram günlerinin kendine özgü ortak yanlarından başka, herkese göre değişen yönleri de var galiba. Ana-baba, eş-dost ziyaretlerinden sonra, insan kendini dinleme fırsatını da buluyor bu günlerde. Neler neler geçiyor aklımızdan.

Beşiktaş taraftarının kaleci Runje için ortaya koyduğu tavır adeta maçı özetledi. Taraftarın bir bölümü top Runje'ye gelince protesto ederken diğer bölümü de alkışlamaya çalışıyordu. Protesto edenler, Runje'nin hatalı davranışlarına ve topu oyuna geç sokuşuna kızıyor, diğerleri moral vermeye çalışıyor.

F.Bahçe Kulübü, devletten 70-80 milyon dolar istiyor. Niye? Ne hakla? Devletin ne mecburiyeti var sana para vermeye? Bunca bütçe açıkları varken, saçı bitmemiş yetimin hakları mı isteniyor, sırf F.Bahçe Stadı'na 4 tane tribün yaptık diye?

G.Birliği futbolcularıyla, Beşiktaşlı futbolcular arasında inanılmaz bir fizik kapasite farkı vardı. G.Birliği futbolcuları hem hücumda hem de savunmada rakipleriyle giriştikleri ikili mücadelelerin hepsini kaybettiler.