Dünyaya bu zehirli ekmeği kim yedirdi?

A -
A +
    Fransa, 1951 yılının Ağustos ayını yaşıyordu. Avrupa İkinci Dünya Savaşı'ndan çıkalı henüz altı yıl olmuştu. Paris'e 650, Akdeniz sahillerine 150 kilometre mesafede; Rhöne ve Ardèche nehirlerinin birleştiği noktada kurulu Pont-Saint Esprit köyünde akıl almaz bir hadise yaşandı. 300 nüfuslu köyde herkes bir sabah çıldırmış olarak uyandı. Çok sayıda kişi bulantı, kusma, titreme ve ateş gibi şikâyetlerle sağlık merkezine başvurdu. Görevli doktor, hastalara ilaç verdi. Ancak ilerleyen saatlerde bazı köylüler şikâyetlere ek olarak halüsinasyonlar görmeye başladı. Kimisi kendini uçak sanıyor, kimisi ejderha gördüğünü anlatıyor, kimisi 'Beni kaplanlar yedi' diye ortalıkta geziyor, kimisi de kendisinin ölü olduğunu söylüyordu. Doktor, merkezî yönetime haber verdi. Bölgeye acilen başka doktorlar ve araştırma ekibi gönderildi. Araştırmalar sürerken köydeki beş kişi zehirlenerek öldü. 50 kişi delirdi. Uzun çalışmalar sonrası, herkesin köy fırınında yapılan ekmeklerden yediği tespit edildi. Ekmeklerin arasında Liserjik Asit Dietilamid (LSD) maddesi bulundu. Dünyada en güçlü halüsinasyon gördüren madde olarak kabul edilen LSD, ergot mantarından üretiliyordu. Bu mantarlar da şizofreni üzerinde çalışan İsviçreli kimyager Albert Hofmann tarafından harp yıllarında çavdar tarlalarında bulunmuştu. Pekiyi bu madde, fırına nasıl gelmişti? Araştırmacılardan bazıları bu soruya "Un çuvallarının kirli trenlerde taşınmasından kaynaklanmış olabilir" diye cevap verdi. Bazıları çavdar tarlalarında kullanılan kimyasalların zehirlediğini iddia etti. Bazıları yakındaki fabrikalardan sızan atıkların suyu kirletmiş olabileceğini belirtti. Ancak ülke tarihine "Lanetli Ekmek Vakası" olarak geçen olayın esrarı bir türlü çözülemedi. Çeyrek yüzyıl kadar sonra ABD'nin istihbarat örgütü CIA'in soğuk savaş yıllarında LSD maddesini zihin kontrolü için kullandığı ifşa edilse de bu ihtimali dillendiren olmadı. Taa ki 2009 yılında Hank Albarelli isimli bir gazetecinin CIA belgesini ortaya koymasına kadar. Amerikalı gazeteci Fransız köyünün CIA'in zihin kontrolü kapsamında yaptığı bir deney olduğunu ortaya attı. Ona göre CIA, köyün ekmeklerine bilerek LSD maddesi katmış ve neler olacağını görmek istemişti. ... Şimdilerde dünyanın her köşesinde aynı şey konuşuluyor: Çin'in Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve bütün dünyayı esir alan yeni tip koronavirüs (Kovid-19). Bu virüs söylendiği gibi yarasa veya karıncayiyen türü hayvandan kaynaklı bir oluşum mu? Yoksa LSD gibi birilerinin laboratuvar ortamında hazırladığı bir "Lanetli Ekmek" mi? Kim bilir... Sebebi ne olursa olsun salgının neticesi belli: Bilerek ya da bilmeyerek yeni bir dünya tasarlanıyor...     Bu konuya parmak basıyorum   Gazeteye gelmek için sabah evimden çıktım. 13 katlı, 52 daireli, en az 200 kişinin yaşadığı apartmanımızın asansörünü çağırdım. Her gün onlarca kişinin yüzlerce defa bastığı sıfıra bastım. Aracıma bindim. Yolda bankamatiğe uğradım. Her gün binlerce kişinin kullandığı bankamatiğin tuşlarına basıp her gün binlerce defa el değiştiren paramı çektim. Ardından benzinciye gittim. Ödemeyi kredi kartıyla yaptım. Her gün binlerce kişinin kredi kartına dokunan görevli kartımı aldı. POS cihazına yerleştirdi. Her gün binlerce kişinin parmaklarıyla şifre girdiği cihazdan şifremi kodladım. Gazeteye geldim. Her gün yüzlerce kişinin kullandığı cihazlara parmağımı okutarak içeri girdim. Her gün yüzlerce çalışanın kullandığı asansörü çağırdım, her gün binlerce kişinin dokunduğu düğmelere bastım. Öğleyin yine aynı şekilde yemekhaneye gittim. Her gün binlerce kişinin parmak izini okuttuğu cihaza parmaklarımı basarak yemeğimi aldım. (Not: Sadece burada dezenfektan vardı)  Akşam bir toplantı için 20 kilometre uzaklıktaki Sultanahmet'e gitmem gerekiyordu. Trafik yoğundu. Aracımı en yakın Marmaray durağına park ettim. Ulaşım kartımı her gün on binlerce kişinin yaptığı gibi temas yoluyla cihaza okutup turnikelerden geçtim. Yüzlerce kişiyle aynı anda yolculuk ettim. Dönüşte, kartımı yine temas yoluyla okuttum. Eve giderken markete uğradım. Her gün binlerce kişinin el sürdüğü market arabasına dokundum. Her gün binlerce kişinin tuttuğu paradan çıkarıp görevliye uzattım. O da bana her gün binlerce kişinin tuttuğu para üstünü verdi. Her gün onlarca kişinin kullandığı asansörü çağırıp evime ulaştım. Diyeceğim şu ki; eğer bir metropolde yaşıyorsanız hastalıklardan korunmanın mümkünatı yok. Virüsler bir parmak ötede!     Medyanın hâli   Türkiye'de medya, kriz anlarında çoğu zaman sınıfta kalıyor. Gelişmeleri önceden duyurma ve haberi dikkat çekici kılma çabası yüzünden toplum psikolojisi altüst ediliyor. Yayınlar öğretici, yol gösterici ve uyarıcı olmak yerine panikletici ve kavgacı nitelik taşıyor. Bunun en somut örneğini okulların virüs sebebiyle tatil edildiği gün yaşadık. Televizyonların sorumsuz yayınları ve sosyal medyanın manipülasyonları sebebiyle millet marketlere akın edildi. Raflar âdeta talan edildi. Bu 'mecburiyet' iklimi fırsatçıların ekmeğine yağ sürdü. Vicdansızlar zammı bindirdikçe bindirdi. Millete hijyen, medyaya akıl ve vicdan dersi verilmeli.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.