Bir Fenerbahçeli avukattan!..

A -
A +

Önümde bir mail var, "silmeden" okuyucularımla paylaşmak istedim: "Öcal Bey, ben Fenerbahçeli bir avukatım, başkanım Aziz Yıldırım'ı da babam kadar seviyorum. Avukatının "Listeler var, her kulüpte var, öyle 10-20 falan da değil. Gerekirse isimleri tek tek tespit eder açıklarız" şeklindeki sözlerini dehşet içinde okudum. Bu zat, Aziz Yıldırım'ı kurtarmak mı istiyor, yoksa savcıları, hâkimleri bedava bilet ve bedava üyelik peşinde koşan insanlar gibi göstererek, onları kamuoyu önünde aşağılayıp, bir husumet histerisine kapılmalarını mı istiyor? Hâkimler ve savcılar da insan değil mi? Bu aşağılanmadan etkilenmeyecekler mi? Bu insanlar, eğer doğru ise bedava biletleri, bedava kulüp üyeliklerini silah zoru ile mi aldılar? Ne yapmak istiyor sayın avukat? Bu açıklamaları, Aziz Yıldırım Başkanımızın suçsuz olduğunu ispatlamanın yolu mudur, yoksa savcılarla, hâkimlerle hesaplaşmanın yolu mudur? Bu açıklamaları ile, belki de tutukluluk hâline itirazı kabul edecek olan hakimleri, şimdi ne duruma düşürdüğünü göremiyor mu? Tahliye kararı verseler, onlar için 'İşte açıklanacaklardan korktular, tahliye ettiler' denilebileceğini düşünmeyecekler mi? Saygılarımla." Bu konuda ben yorum yapmayacağım, yorumu okuyucularıma ve özellikle de Fenerbahçelilere bırakıyorum!.. Tedbir alın!.. "İnsan sağlığı için ağustos sıcağında maçların oynanmaması gerektiğini" düşünenler, hem de başlarında, ülkenin en iyi hastaneler zincirinden birinin sahibinin olmasının da verdiği "güven ve inandırıcılık" içinde düşünenler, nedense "tribün sağlığı" bakımından olaya bakamadılar; perşembe gecesi Saracoğlu Stadı'nda olanlardan sonra herhalde bakacaklardır!.. "Ben demiştim" diye yazmayı ve söylemeyi sevmem, ama "Şike Operasyonu'nun başladığı" sürecin daha ilk haftası bitmişken ve de çok insan gözaltılarla savcılık dosyalarındaki "gizli" belgelerle uğraşırken, "Acil Çağrı" başlıklı yazımla, Futbol Federasyonu'nu "Tribünlerde şike olayı ile ilgili pankart ve tezahüratları önleyecek tedbirleri hemen alın, talimatlara yeni maddeler koyun, yoksa yarınlarda olacakları önleyemezsiniz, yangın büyür" diye uyaran bir gazeteci olarak, şimdi diyorum ki, "Daha da geç olmadan ve olaylar Anadolu statlarının tribünlerine yayılmadan yapın bu işi!.." Yakışmadı!.. Trabzonspor Divan Kurulu Başkanlığı'nın, hangi gerekçeye dayanırsa dayansın, yaptığı "Biz temiziz" açıklamasının içindeki, "17 maçta 16 galibiyet görülmemiştir" cümlesi, "ima ettiği" husus yüzünden iki kelime ile "çok çirkin" idi!.. "Kendini savunurken, başkasını suçlamak" hele hele "suç kanıtlanmamışken suçlamak" Trabzonspor'a yakışmadı, üstelik bir de bu açıklamayı "duayenler kurulu" yapmıştı!.. "Trabzonspor temiz olduğuna inanan" beni bile çileden çıkaran bir açıklama oldu bu; onlara soruyorum, birileri de çıkar "çok yanlış olan" aynı mantalite ile "Trabzonspor'un bugüne kadar liglerde 82 puan aldığı görülmüş müdür" diye sorarak, Şenol Güneş ve talebelerinin "lekesiz olduğuna inandığım" başarısına "çamur atmaya kalkarsa" ne cevap vereceksiniz?.. Sarıgül'e teşekkürlerimle!.. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, "örnek" bir adım attı; "Belediyespor" futbol takımları kurarak, "Türk insanının trilyonlarını, ikinci-üçüncü sınıf çoğu yaşlı yabancı futbolcuların ceplerine koyup, profesyonel futbol için har vurup harman savururcasına harcayan" belediyelere "ne yapmaları gerektiğini" gösterdi!.. Büyük bir vefa duygusu ile "Coşkun Özarı" adını verdiği Spor Kompleksi Futbolcu Fabrikası'nın temelini attı ve müjdeledi; "Biz burada her türlü imkânı vererek, en iyi antrenörler nezaretinde yetenekli küçük çocuklarımızdan Metin Oktay'lar, Ronaldo'lar, Messi'ler yetiştireceğiz!.." Törende Özarı ailesi adına, TV başında benim bile gözlerimi yaşartan bir konuşma yapan Murat Özarı'nın da "danışman" olarak görev aldığı Futbol Fabrikası sporumuza, futbolumuza, ülkemize hayırlı olsun!.. Bu arada "diğer" belediyelere de, mesela Bahçeşehir'e, mesela Sarıyer'e, mesela Bakırköy'e, mesela Kadıköy'e, mesela Ankara ve İstanbul belediyelerine de bir önerim olacak: Sarıgül, "futbolcular için fabrika kurdu", sizler de mesela atletizm için, mesela halter için, mesela güreş için, kulüplerimizin, hatta büyük kulüplerimizin "alt yapı olarak" el atamadığı "ana sporlar ve ata sporlarımız için" fabrikalar kurun; kurun!.. Fransa Turu'nun en büyük mağlûbu!.. Bugün, Alpler'deki "dehşet verici" dağ etabında Lüksemburglu Andy Scleck'in "destan" yazdığı 60 kilometrelik "müthiş" kaçışının ve "Fransa Bisiklet Turu tarihinin 2645 metre ile en yüksek zirve" bitişinde "efsane olacak" bir zaferle noktaladığı "15 kilometrelik tek başına tırmanışının" nefes kesici hikâyesini, etabı ikinci bitiren ağabeyi Frank'ın ona olan desteğini, Fransız Thomas Voeckler'in "sarı mayoyu muhafaza etmek için" nasıl gücünü son damlasına kadar harcayıp, bittiği anda finişi geçerek, podyuma çıkışındaki "insanüstü" cesaret ve iradeyi, "büyük favori" İspanyol Alberto Contador'un "zirve tırmanışındaki iflâsını ve finişe 15'inci olarak gelişini" anlatacaktım; ama olmadı!.. Günlerdir turu, kusura bakmasın ama, benim gibi taa 1956'lardan beri turun aşıklısı olan, yazan-çizen ve de TV'lerden yayınlandığı günlerden beri her gün 5-6 saatini TV başında turu izlemekle geçiren birini bile çileden çıkartacak kadar, "Contador'un gönüllü propaganda mümessili" ve de "Schlek kardeşleri kötüleme yarışmasının birincisi" gibi anlatan Eurosport'daki arkadaşımız, bütün hevesimi kırdı; bu tur "onun anlatımı" bakımından tam bir hezimet oldu. Bana öfkelenmeden, kızmadan, varsa kasetleri bir daha izlesin, "anlattıklarını kendi de dinlesin"; bana hak verecektir!.. Yazımı "cuma sabahı" yazdığım için turu kim kazanacak bilmem, Andy de olur, Frank da, onların hemen peşinde olan ve "hem iyi bir tırmanıcı, hem de çok iyi bir saate karşıcı olan" ve etabı üçüncü bitiren Avustralyalı Cadel Evans da; zira dün öğleden sonra "dayanılması güç" bir Alp etabı daha vardı; tabii ne olduğunu sabah saatlerinde bilmeme imkan yok ve de bugün de "saate karşı" "sonucu tayin edebilecek" bir etap daha var. Bu iki etabın sonunda sarı mayoyu giyen bisikletçi, yarın Paris'teki son etapta "şeref turu" atacak!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.