Küfür eden koçlar!..

A -
A +

Bir zamanlar "gazeteciler tribünlerinde küfürler uçuşur, hakemler, rakip takım ve oyuncular bunlardan nasibini alırdı, ama spor yazarlarının ve Derneğimizin ısrarlı mücadelesi" ile "bu çirkin tablo", basın tribünlerinden kalktı!.. Bir zamanların "Şeref", bugünlerin "Protokol" tribünlerinde ise, ne yazık ki, "küfrün kökü henüz tam kazınamadı!.." Tribünlerdeki "küfür" ise, hemen hemen her hafta "onca" kulübümüze "ceza getirmeye devam ediyor!.." Futbolcularımız ve basketbolcularımız başta sporcularımız, hakemlere, rakip oyunculara küfürden ceza yemekte tribündekileri aratmıyorlar!.. Bir çok anlı ve şanlı yöneticimizin de "küfürsüz konuşamadıkları", Şike Dosyası iddianamesinin "telefon dinleme tapeleriyle" ortaya çıktı!.. Kısacası, bir "Küfürbazlar Kulübü" kursak, herhalde "üye sayısı bakımından" dünya rekoru kırarız!.. Peki, "teknik adamlarımız" yani mesela "futbolda hocalarımız, basketbolda koçlarımız açısından" durum ne?.. "Küfürden vazgeçmeyenler" hâlâ var ve bu konuda "herkese örnek olmaları gereken" bazı hocalarımız, ne yazık ki, "kötü örnek" olmaya devam ediyorlar. Daha kötüsü, "kendilerine küfür edilmediği sürece" hakemlerimiz de "bu küfürleri suç saymıyor", gerekli kartları çıkarmıyor, raporlarına da "tek kelime bile" yazmıyorlar!.. Basketbol gibi, "daha eğitimlilerin yaptığına inanılan" bir spor dalında daha da "değişik" bir durum var: Oğlum anlatmıştı; "Geçenlerde arkadaşlarımla bir basketbol maçına gittim. Tesadüfen, misafir takımın oyuncularının oturduğu sıranın arkasına oturmuşuz. Maç boyu, o takımın koçu, kendi oyuncularına, hem de İngilizce etmediği küfrü bırakmadı, şaşırdım ve hem spor, hem o takım ve hem de o koç adına utandım; ne ana bırakıyordu, ne eş; böyle şey olur mu?.." Elbette "böyle şey olmazdı ve olmamalıydı", ama daha da "acı" bir durum vardı; benim oğlumun duyduğu o küfürleri, maçın hakemleri "nedense" duymuyor (!), kim bilir belki de "İngilizce (!)" bilmiyorlardı!.. Yoksa, Basketbol Federasyonu'nun Disiplin Talimatı'nda, "sadece hakemlere, rakip oyunculara küfür etmek" mi "suç" sayılıyordu; "kendi oyuncusuna küfür etmek suç değil" miydi?.. Ey Basketbol Federasyonumuzun anlı ve de şanlı Başkanı ve de Basketbol Hakem Komitesi'nin sayın başkan ve üyeleri, "bu rezalete son vermek için" kılınızı "yıllardır yaptığınız gibi" hâlâ kıpırdatmayacak mısınız?.. Ve de benim "Körler sağırlar, birbirini ağırlar" misali "suya sabuna dokunmayan" ama "iş övgüye gelince, en önü kimselere bırakmamak için" yarışan basketbol yazar - çizerlerimiz ve yorumcularımız, "bu çirkinliği yazmamak, eleştirmemek için" yemin mi ettiniz?.. Hepinize soruyorum; "Hocalarımız böyle yaparsa", seyirciyi eleştirme ve ona "Küfür etme" deme hakkımız olur mu?.. İstanbul'da bir basketbol gazetecisi yok mu; bir "ses kayıt cihazı alıp", neredeyse "nasıl küfür ettiklerini" sağır sultanın bile duyduğu "bazı" koçların bütün bir maç boyu hakemlere, rakip oyunculara ve hele hele "kendi" oyuncularına ettiği "iğrenç" küfürleri kaydedip, önce o maçın hakemlerinden, sonra da Basketbol Federasyonu'ndan "bu ağır suçun neden görmezlikten, duymazlıktan gelindiğinin" hesabını soracak?.. Yazıklar olsun!.. Soru; Play off'ta averaj hesabı?.. Soruyu Mücahit Sarnık isimli okuyucumuz soruyor; ilginç: "Neden play-off'a takımların '34 maçta aldıkları puanın yarısı alınarak başlanıyor" da, play-off'un sonunda ve puan eşitliği hâlinde, 'nihai ikili averaj hesabında', 34 maçlık sezon içinde takımların birbiriyle oynadığı maçlardaki puanların yarısı alınmıyor?.." "Mesela" diyerek "örnek" veriyor, okuyucumuz: 14. Hafta: Galatasaray-Fenerbahçe 3-1 (oynandı) 31. Hafta: Fenerbahçe-Galatasaray 0-1 (varsayım) Play-Off: Galatasaray-Fenerbahçe 0-1 (varsayım) Play-Off: Fenerbahçe-Galatasaray 1-0 (varsayım) Bugün geçerli statüye göre; iki takımın puan averajı eşit; yani "birbirlerine karşı 4 maçta 6'şar puan almışlar", gol averajı ise Galatasaray lehine; şampiyon Galatasaray!.. Soruyor Sarnık; "Ama, normal sezonda Galatasaray'ın aldığı 6 puan play off'a girerken 3 puan sayılmıyor mu? Averaj hesabında neden 6 puan sayılıyor; 3 puan sayılması ve de şampiyonun Fenerbahçe olması gerekmiyor mu?.." İlginç; üzerinde düşünmek gerek!.. Buyurun cenaze namazına!.. "Şaka" değil; aynıyla vâki; hem de "aynı" gün: Galatasaray Başkanı Ünal Aysal diyor ki; "Yıldırım Demirören Bey'in şahsına karşı herhangi bir reaksiyon göstermedik. Sadece Yıldırım Bey'in Beşiktaş takımının başından geldiği için ve üstünde Beşiktaş arması olduğu için bu görevi özellikle bu dönemde yapmaması gerektiğini etik yönden kritike ettik. Karşısında da olmadık. Açıkça şu adayı destekliyoruz gibi bir beyanatımız da olmadı. Bu konuda biz seçilmiş olan federasyona güvenmek ve desteklemek zorundayız." Galatasaray'ın "üçüncü adamı" Adnan Öztürk diyor ki; "Türk futbolunu Boğaz'daki yalı çocuklarının oyuncağı olmaktan kurtaramazsak bu işin içinden çıkamayız." İster inan, ister inanma!.. Neymiş; "1 saat süren nezaket ziyareti imiş, İstanbul'da yapılacak UEFA toplantısı konuşulmuş, Şike Dosyası'ndan hiç söz edilmemiş!.." Platini - Yıldırım Demirören buluşması UEFA Sitesi'nden de, Şenes Erzik'in ağzından da "böyle" yansıdı kamuoyuna; eh, hepimiz de "inandık!.." "Şike", bunca olaydan sonra belki de devam etmiyor ama, ya anlayışı; UEFA da "teşvik ediyor" galiba!.. Taffarel!.. Elbette Muslera "çok iyi bir kaleci"; ama Mondragon'dan sonra yıllarca Galatasaray kalesini koruyan kaleciler arasında "bir tane bile" iyi kaleci yok muydu; hepsi mi kötü kaleciydi?.. Yıllarca yazıp geldik; bu acı tablonun sebebi, "Galatasaray'daki kaleci antrenörleri olmasın?.." Şimdi "Taffarel var" ve durum çok açık ortada; sadece Muslera değil, "görev verildiğinde" Ufuk ve Aykut da "bir başka!.." Görmeyen, inanmayan var mı?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.