Utanmalıyız!..

A -
A +

Gazetelerde 3 gün önceki haber: "Norveç'te 22 Temmuz 2011'de başkent Oslo'daki hükümet binalarına bombalı saldırı düzenleyen, Utoya adasındaki Sosyal Demokrat İşçi Partisi Gençlik Teşkilatı kampına silahlı saldırıda bulunarak 77 kişiyi öldüren Anders Behring Breivik'in duruşmasında hakimlerden biri değiştirildi. Thomas İndrebö isimli mahkeme üyesinin, katliamın ikinci gününde facebook sayfasında, 'Breivik'in gerçekleştirdiği eylemlerin cezasının ne olması' gerektiğine dair bir not yazması, savunma avukatlarının itirazına neden oldu. Yapılan itirazı değerlendiren mahkeme, üyenin değiştirilmesine karar verdi. İndrebö'nün saldırıların olduğu 22 Temmuz'dan bir gün sonra facebook sayfasına yazdığı, 'Saldırıların tek cezası ölüm cezası olmalı' şeklindeki not Norveç medyasına yansımıştı." İşte "evrensel adaletin gereğinin ne olması" gerektiğinin son örneklerinden biridir, bu olay!.. Ama, "biz" ne yapıyoruz; Mehmet Ali Aydınlar Federasyonu'nun yerine gelen Yıldırım Demirören Federasyonu ne yapıyor; "evrensel hukuku paspas eden" bir uygulama ile "tam tersini!.." "Şike soruşturmasında karar aşamasına gelinirken", hatta Mehmet Ali Aydınlar Federasyonu'nun giderayak değiştirdiği "talimat hükümleri" yüzünden "nihai kararı Federasyon'un yerine almakla görevlendirdiği ve yetki verdiği" kurullara, operasyonların başladığı 3 Temmuz'dan beri, bıraktım "ihsas-ı rey" etmeyi, ondan da öte, "sanıklara rapor hazırlayan", sanıkların avukatlarına "akıl veren", dahası "sanıklardan bazılarının ve avukatlarının mensup olduğu" ve "açıklamaları ile" üyeleri gibi "ihsas-ı reyde bulunan" bazı mesleki kuruluşların üyesi olan ve de işin başından beri "gönüllü bilirkişi" gibi davranıp, "Suç da yok, suçlu da, öyleyse ceza da yok" demeye getiren hukukçuları alan, kurul başkanı yapan bir Federasyon ile karşı karşıyayız!.. "Bu federasyonun bu kurulları" yarın kararlarını açıklasalar ve deseler ki, "Şunlar şunlar suçludur, bunlar bunlar suçsuzdur"; bu kararların bir tekinin, değil bir cümlesine, bir kelimesine bile inanmam, inanamam!.. Zira, bu kurulları "bu hâle getiren" Federasyon, "evrensel hukuk kurallarının en önemlilerinden birini" çiğnemiş ve "kararın ne olmasını istediğini" daha işin başında "ortaya koymuştur!.." Dahası, işin başından beri "ihsas-ı rey için" adeta yarışan bu hukukçu kardeşlerimiz, nasıl birer "hukukçudurlar" ki, "evrensel hukuku paspas eden" bir Federasyon'un "nihai kararda başrolü oynayacak kurullarına üye olmalarını isteyen" tekliflerini "kabul ederek", işe başlarlar ve "pişkin pişkin" göreve devam ederler?.. "Böyle bir hukuk skandalı" ile damgalanmış kurulların vereceği karara "inanmamak" aslında evrensel hukukun da, insanlığın da, edebin de, adabın da, ahlâkında ve tabii en önce de adaletin "emri" olmamalı mıdır?.. "İhsas-ı reycilerin yer aldığı" bu kurulların vereceği kararlardan "zarar görenler", yarın UEFA'ya, FIFA'ya, CAS'a, hatta Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'ne "evrensel hukuku paspas eden" bu uygulamayı gerekçe göstererek gitseler, ki gideceklerdir; haksız mı olacaklar?.. Dünyanın en geri kalmış ülkelerinde bile "böyle bir uygulama kalmamış" gibidir, kalmışsa bile, dünya kamuoyunun baskısı ile "bu şekilde alınan kararlardan geri adım atmak" zorunda bırakılan ülkelerle ilgili örnekler giderek çoğalmaktadır!.. Hukukta, daha soruşturma safhasında, "Bu suçtur, cezası ölümdür" ya da tam tersi "Ortada suç yok, suçlu da yok, ceza da olmayacak" diyen kişilerin "mahkeme heyetinde, temyiz heyetinde, bilirkişi kuruluşlarında yer aldığı ve karar aşamasında söz ve imza sahibi olduğu" bir hukuk, bugün acaba "hangi" dünya ülkesinde kalmıştır?.." Afrika'daki "3'ten fazlasını saymayı bilmedikleri" rivayet edilen "Kunkan" kabilelerinde mi, yoksa "kafalarını kuma gömdüklerinde kimsenin kendilerini görmediklerini sanan" devekuşlarının anavatanı Okyanusya'nın "henüz yeni yeni girilebilen" bazı ormanlarında bulunan ve "ilk defa uygar dünyanın insanları ile karşılaşan" hemen hemen hepsi "tek heceli" 50-60 kelimelik bir konuşma diline sahip 100-150 kişilik insan gruplarında mı?.. Evet, son aylarda Türkiye üzerinde yoğunlaşan "şike - ırkçılık - şiddet" olayları ile ilgili iddialar yüz kızartıcıdır ama, bence hepsinden daha "yüz kızartıcı olanı", işte yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım "hukuk" tablosudur!.. Bu "kara" tablo, yıllar yılı ülkemiz futbolumun ve hatta ülkemiz sporunun tepesinde "Demokles'in kılıcı gibi" sallanacak, her fırsatta yüzümüze vurulacaktır!.. "Ahlâk" diyorsak, "spor etiği" diyorsak, "hukuk" diyorsak, "adalet" diyorsak, utanmalıyız!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.