Üç Hoca!..

A -
A +

İki bizden, bir onlardan, üç hoca; Fatih Terim - Duşan İvkoviç - Hamza Hamzaoğlu!.. "Aynı"sezonda, "aynı" hafta ve de Türkiye sınırları içinde, "inanılması zor" birer başarıya imza atarak, spor tarihine geçtiler!.. Geçen yıl "düşme hattının hemen üstünde dolaşan"ve yeni sezona ilk on birinde "10 oyuncusu" değişerek giren ve "hayatlarında yan yana ilk defa sarı-kırmızılı forma altında bir araya gelen"futbolcularla dolu bir Galatasaray!.. Yunanistan'daki ekonomik krizin sporu da vurması yüzünden bu sezon basketbolda "Spanoulis hariç" dünya çapında yıldızlarının hemen hemen tamamını kaybeden bir Olimpiyakos!.. Geçen yıl "küme düşmekten son maçında kurtulan", ama bu yıl "Ege'nin tek takımı" olarak Süper Lig'e çıkan ve de "doğru dürüst bir stadı bile olmayan"Akhisar Belediyespor!.. İşte Terim - İvkoviç ve Hamzaoğlu, "bu tablo içinde" takımlarını "hedef zirveye çıkararak" bütün spor hocalarına "müthiş" birer mesaj yolladılar; "İnanacaksın, yılmayacaksın, başaracaksın!.." Sözü fazla uzatmayayım!... Fatih Terim'in hangi zorluklarla, hangi yokluklarla, hangi engellerle, hangi engellemelerle baş ederek hedefine vardığını, "beraber yaşayarak" gördük!.. İvkoviç'in, "Avrupa'nın en pahalı ve en iddialı ve de yıldızlarla dolu iki takımını, Barcelona ve CSKA'yı 48 saat içinde ve peş peşe devirişini" heyecan ve hayranlık içinde seyrettik!.. Hamzaoğlu'nun, 1.5 yıldır çalıştırdığı Akhisar Belediyespor gibi her şeyi ile "mütevazı" bir ilçe takımını, Manisaspor'un, Denizlispor'un, Göztepe'nin, Karşıyaka'nın hüsrana uğrattığı Ege futbolunun yüz akı olarak, hem de yıllarca Süper Lig'de oynamış Kasımpaşa'ları, Çaykur Rizespor'ları, Konyaspor'ları, Boluspor'ları, uzun haftalardır liderlikten inmeyen Elazığspor'ları da geçerek "Bank Asya Birinci Ligi şampiyonu" olup Süper Lig'e çıkarmasını izledik!.. İlki 59, ikincisi 69, üçüncüsü 42 yaşındaydı bu üç hocanın; ama "ortak" bir yanları vardı; "inanmanın, takımına güvenmenin ve bu güveni sporcularına da aşılamanın, mağlûbiyeti, başarısızlığı hakemlerin son düdüğü çalmasına kadar kabul etmemenin, durup dinlenmeden çalışmanın, ayaklar, eller ve beyinler arasında uyum sağlamanın, sinerji oluşturmanın psikolojik anahtarını bulmanın, çevrelerinde, camialarında saygı ve sevgi birlikteliğini yakalamanın şifrelerini" çözmüşlerdi; başardılar!.. Bizlere de onları kutlamak, alkışlamak kaldı; helâl olsun!.. Eden, bulur!.. Emre, "yıllarca oynadığı"ve "en önemli oyuncularından biri olduğu" Galatasaray Futbol Takımı'nın "UEFA Kupası'nı kazandığı maçın anma ve kutlama yemeğine davetli olduğu hâlde" gidemiyor!.. Emre'nin "uğruna Galatasaray ile bütün manevi köprüleri attığı ve hatta sevgi-saygı duraklarını bile yaktığı" Fenerbahçe'nin ise "kendisini ortada bıraktığı" yakınmaları da, işte "tam aynı" günlere rastlıyor!.. Herkese, her sporcuya ve mesela Mehmet Topuz, Yekta Kurtuluş gibi futbolculara ders olmalı bu acı ve anlamlı tablo; bu dünya "Etme, bulma dünyasıdır"; kimse aklından çıkarmamalı!.. Zaman gerek!.. Ben Ünal Aysal ve yönetiminin yerinde olsam; Galatasaray - Beşiktaş basketbol takımlarının play off'ta oynadıkları iki maçı da seyrettikten sonra, "görev süresini 2+2 yıl olarak uzattıkları" Oktay Mahmuti sözleşmesinde zamanı "Oktay Mahmuti koçluğu bırakana kadar" diye değiştirirdim!.. Zira değerli hocamız, "tutkunu olduğu rotasyon çorbasının takımına nelere mal olduğunu" ve de "sürpriz birkaç istisna maçı" hariç şampiyonlukların, kritik maçların, finallerin "Göksenin'lerle, Savoviç'lerle kazanılamayacağını"ancak "böyle" bir zaman sürecinde öğrenebileceğini bir defa daha gösterdi!.. Ve de hâlâ en kritik maçlarda bile "son top nasıl kullanılır" antrenmanı yapma aşamasında; onda bile "henüz" başarılı olamıyor!.. Kupa da "çift dikişli" olmalıydı!.. Yooo, ben Fenerbahçelilerin yerinde olsam, "o kupayı almaz", Federasyon'a "şu" teklifi yapardım: "Bakınız 'Galatasaraylılar çifte şampiyon olduk' diye böbürleniyorlar, 'Biz de çifte kupa almalıyız'; onun için 'Play off'lu' bir 'Süper Kupa Finali' organize edin, yarı finalistler bu defa eş değiştirerek oynasınlar; biz Eskişehirspor'la, Bursaspor da Karabükspor'la karşılaşsın; galipler final oynasın ve bize de böylece 'çift dikişli kupa' şansı tanınsın!.." Hımmm, böylece Türk Futbolu da "dünyada eşi benzeri olmayan"bir "ilk" yaşamaz ve de 50'nci yıl kupamız "sadece Türk Futbol Tarihi'ne değil, Dünya Futbol Tarihi'ne de bir başka türlü geçmez miydi?.." Dahası, acaba kupa maçlarını "ATV yerine Digitürk yayınlasa idi"; Federasyonumuz "böyle"bir teklife "Evet" demez miydi?.. Bu da haber mi?.. Anlaşılan bu "gazetecilik işini" ben hiç bilmiyorum!.. Habere bakın, hem de "şampiyonluk günleri, geceleri, yemekleri, törenleri ve kutlamaları yapan" kulüple ilgili habere: "Türk Telekom Arena'nın haklarını elinde bulunduran Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Galatasaray'a rağmen, stadı Kartal'a kiralamayı kabul etti. Yıllık 1.5 milyon TL kira, isim hakkının yüzde 25'i ve stat gelirinin yüzde 15'i karşılığında stadı Beşiktaş'ın kullanımına yeşil ışık yakan GSGM, itiraz eden sarı-kırmızılılara da 'Statla ilgili yükümlülüğünüzü yerine getirmediniz. Beşiktaş da İstanbul takımı ve Arena'yı kullanabilir' cevabını verdi." Bu haber gazetelerde çıkalı, 4-5 gün oldu ve "haber öylece kaldı!.." Biri Galatasaray ve yönetimi aleyhine "çıt" dese, anında duyuru yayınlayan ve resmi sitesi ile GSTV'de yayınlatan Galatasaray yönetiminden o gün bugündür "ses"çıkmadı!.. Demek ki, "haber doğru", hiç değilse "bir şeyler" oluyor ve "bir şeyler"var!.. Peki, bu haber "önemli bir haber" değil mi?.. Herhalde değil, hem de hiç değil; yani "bu haberi önemli zanneden" ben "gazetecilikten hiç ama hiç anlamıyorum!.." Haber "önemli olsa", bir spor yazarı arkadaşım da çıkıp, "Nedir bu haberin aslı astarı; nelermiş Galatasaray'ın yerine getirmediği yükümlülükler ve de neden Galatasaray yönetimi sus pus" diye araştırıp, bugüne kadar "doğru dürüst bir haber" yapmaz mıydı?.. Kim bu Rambo?.. Ne polis otosu kalmıştı, ne otobüs, ne metrobüs; ne mağaza camı, ne dükkan penceresi; ne reklam panosu, ne otobüs durağı; ne tribün sandalyesi, ne VIP koltuğu; dahası, onca yaralı, onca bereli; bitmedi, şampiyonluk kupası törenini tam bir "alacakaranlık" kuşağına döndürmüş, "Tören yapılmayacak, yoksa karışmam" mesajı göndererek Valisiyle, Federasyon Başkanıyla, takımlarıyla, yöneticileriyle, onca insanı korkutmuş, alelacele stadın ışıklarını söndürtüp, sahanın sulanmasına başlatacak kadar sindirmişti!.. Evet, "bütün bunları" bir kişi, "sadece bir kişi yapmıştı"; gülmeyin, Savcı kararıyla, hakim kararıyla tescil edildi; "bir kişi!.." Kimdi, "o kıyamet gecesinin tek tutuklusu?.." Dünün "romantik"değil, bugünün "dehşet saçan"James Bond'u mu, o gece Saracoğlu Stadı'ndan geçmişti, yoksa "tek kişilik ordu"Rambo mu?.. Evet evet, "Rambo" olmalıydı!.. Peki ama, nerede benim "aslan"basınım; onca TV ve gazeteden bir "gazeteci"de çıkıp neden "Bizim de böyle bir Rambomuz varmış" diyerek araştırıp soruşturmaz ve bizlerle de tanıştırmaz?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.