Selçuk İnan'mıyor!..

A -
A +

İnsanı tribünde de, TV başında da "çileden çıkaracak" bir "büyük" futbolcuya sahip Galatasaray; Selçuk İnan!.. Sadece "Selçuk ne yaptı" diye "dikkatle" seyredin Braga - Galatasaray maçını kasetlerden, "ne demek istediğimi" çok iyi anlayacaksınız; üstelik "anlatmak istediğim görüntü ve gerçek" sadece Braga - Galatasaray maçı ile de sınırlı değil!.. Sanki, bilincini de, bilinçaltını da "şartlandırmış" gibi "bir futbol oynuyor" Selçuk, "bu şartlanma" onu, "saha içinde kurgulanmış android futbolu oynayan" bir futbolcu hâline dönüştürüyor; "Yana - geriye, yana - geriye!.." Sen Türkiye'nin en pahalı futbolcularından birisin, sen Galatasaray'ın kaptanısın, sen "büyük" futbolcusun, 90 dakikada "risk olarak aldığın sorumluluk", sadece ve sadece "rakip kaleye yakın duran toplara ve kornerlere vurmak" mı olmalı?.. Bir defa da, "Selçuk İnan'a inan" ve de "ileriye gidecek ve topu da beraberinde götürecek bir çalımın, bir adam eksiltmenin, bir hareketin riskini yüklen", hatta bak "Yap" bile demiyorum, hiç olmazsa "teşebbüs et"; nerdeee?.. Etrafında 5 - 6 metre uzakta "rakip oyuncu bile yokken" bile, topu aldığında, çoğu zaman "ileriyi düşünme yerine, geriye ve yana odaklanıp", onu yapan bir "orta saha beyni" ile karşı karşıyayız; olacak şey mi?.. Mesela "başta" Hamit, mesela Melo, mesela Amrabat, mesela Riera ve Eboue, mesela Engin, mesela Sabri ve Aydın "gerektiğinde adam eksilterek topu ileriye taşımak riskini bol bol göze alıyor" ve gereğini yapıyorlar, ama "bazen topu kaptırdıklarında" yerden yere vuruluyorlar, sen ise "sahada Doktor Kimble gibi kaçağı oynadığın için" kem gözlerden de, kem sözlerden de "çok zaman" ırak kalıyorsun. Hele bir de "duran toptan bir gol atmış" ya da "Burak'a bir gol pası vermişsen" kaymaklı ekmek kadayıfı; övgülere boğuluyorsun, ne diyeyim; "Cin gibisin, cin!.." İşte "onun için", eğer "Süper Lig'de şampiyonluk istiyor ve bekliyorsa", hele hele "Şampiyonlar Ligi'nde bir üst tura geçmek ve yola devam etmek istiyorsa", Galatasaray "kış transferinde" ne yapıp edip, "kaliteli" bir "orta saha beyni" transfer etmelidir, mutlaka ama mutlaka!.. Ya da Fatih Hoca, Selçuk'u "takımının bu en büyük eksiğini giderecek bir futbolcu" kimliğine dönüştürecek çareyi "zor da olsa" bulmak zorundadır!.. >> Farkı, fark edemeyenler!.. Bir yanda "en yakın meslektaşlarını", yöneticilerinin yürekleri yana yana tüzüklerindeki "ilgili maddeleri" uygulayıp, "Sen lise mezunu değilsin / sen artık spor servislerinde çalışmıyorsun, magazine geçtin, yazı işlerine geçtin, reklama geçtin" diyerek üyelikten çıkardıkları bir dernek var ortada!.. Dünya Spor Yazarları Birliği'nde Türkiye'yi temsil eden, "değişen şartlara göre" ince eleyip, sık dokuyarak dernek tüzüğündeki "üyelik" maddelerini de değiştiren, "lise mezunu olmaktan başlayıp, sarı basın kartı sahibi olmayı ve de ekmek parasını sadece ve sadece gazetecilikten / spor yazarlığından kazanmayı şart koşan" bir dernek!.. Öte yanda, "üyelik şartlarını, hatta derneğin amaçlarını, her tarafa çekilebilecek soyut ifadelere bağlayan", dahası "bir asgari tahsil şartı bile koymayan", bitmedi, "herhangi bir gazetenin, aylık çıkan bir derginin, bir internet sitesinin eşe dosta bile verdiği sarı basın kartına benzetilmiş sözüm ona bir kimlik kartvizitini üyelik müracaatı için yeterli gören" bir dernek!.. Yani, bir uluslararası maçta, yarışmada, organizasyonda "Dünyanın dört bir yanından gelecek spor yazarlarının yanına", cebinde "böyle bir kartı olan" "ilkokul mezunu" mesela "asıl geçimini manav dükkanından sağlayan" bir kişiyi "spor gazetecisi" diye oturtmanın yollarını kapatacak bir tüzük maddesini "dernek kurulalıdan beri tüzüğüne koymaktan kaçınmış olan" bir dernek!.. Hadi, "böyle konularda" ne yaptığını pek bilmeyen CHP ve MHP'lileri bir yana bırakıyorum ama AK Parti milletvekillerine şaşıyorum; "hapisteki gazetecilerle ilgili olarak yapılan" eleştirilere "Başbakan'ın ve ilgili bakanların gazeteci kimliği üzerinden verdiği cevapları" da mı okumuyor ve "analiz etmiyorsunuz"; cevap verin bana, "gazeteci kimdir?.." >> Konuşmak zorunda mısınız?.. Eğer "haber uydurulmadı ise", dememiz gerekir ki, "Galatasaray'ı yıpratmak ve futbolcularını demoralize etmek için" öyle ya da böyle "başkalarına" ihtiyaç yok; "Galatasaray'ın içine ve Galatasaraylılara bakmak" yeter!.. Haber şu; "Galatasaray Başkan Yardımcısı Refik Arkan, Braga'yı yenerek kendi göbeklerini kestiklerini belirtirken, Terim'in '10 puanla gruptan çıkarız' sözünü tuttuğunu ifade etti. Sarı-kırmızılı yönetici, 'Braga'da bazı oyuncularının izlendiğini' sözlerine ekleyerek, 'Burak'a teklif gelirse, kulübün çıkarlarına göre hareket ederiz' diye konuştu." Kuzum Allah aşkına, "böyle bir zamanda" siz kendinizi "Burak'ın yerine koyun", böyle bir haberi okuduğunuzda ne düşünürsünüz?.. Hele hele daha bir gün önce Orduspor Başkanı'nın, "Stancu'yu almak isteyen 15 milyon euroyu gözden çıkarmalı" dediği haberleri gazetelerde yer almışken!.. Burak, "hem de böyle bir zamanda kulübün çıkarları gereği satılabilecek bir oyuncu ise", hiç olmazsa "o çıkarlar adına bir fiyat biç ve söyle" de, Burak, "kulüp aidiyetinin ucuza satılmayacağını görsün ve inansın!.." "Bunu bile düşü nemeyen ve beceremeyen" yöneticiler, hiç olmazsa "susmalı" değil mi?.. >> "Uyum" var mı?.. Umut mutsuz!.. Umut'un mutsuzluğu "saha içinde" kendisine pas vermeyen, veremeyen takım arkadaşlarına karşı yaptığı hareketlerden ve "o sırada kendisini yakalayan" TV kameralarındaki görüntülerden çok iyi anlaşılıyor!.. Nerede "sezonun ilk aylarındaki" mutlu Umut, nerede "bugünkü" Umut!.. Çok kişi diyor ve yazıyor ki; "Umut / Burak / Selçuk uyumu Galatasaray'da da devam ediyor!.." Ben "nedense" tam tersini düşünüyorum; Trabzon'da da "Umut / Burak / Selçuk uyumu" yoktu!.. Umut, taaa Toulouse'a neden kaçıp gitti acaba?.. Yoksa, "uyum" sadece ve sadece "Burak / Selçuk" arasında mıydı?.. Birkaç Galatasaray maçını dikkatle izleyip, "bir istatistik çıkarmak" gerekmiyor mu; Selçuk'un kaç Burak, kaç Umut pası var?.. Bu konuya, "şimdilik" burada "nokta" değil, "noktalı virgül" koyuyorum; bakın daha "Umut / Burak uyumu var mı, yok mu" konusuna gelmedim bile!.. >> Deprem ve futbol!.. Aylardır Ege Denizi ve Akdeniz'in Ege Denizi'ne komşu bölgelerinde (Antalya'ya kadar) içlerinde "5'in üzerindekiler" de olmak üzere yüzlerce ve yüzlerce deprem oluyor; "kendisine 'ulusal basın' diyen" anlı ve şanlı medyam nerede?.. Bugünlerde Ege'de olanın "yüzde biri" Marmara'da olsa, TV'lerde ve gazetelerde haberlerden / programlardan / yorum ve analizlerden geçilir miydi?.. Sanki "Ege Türkiye değil", sanki Ege'de "milyonlarca insan yaşamıyor" ve sanki geceleri "Bunca deprem neden oluyor, gelecekte ne olabilir" soruları ve endişeleri ile kucak kucağa yatağına girmiyor!.. "Ulusal medyamızdaki" bu ayrımcılığa isyan etmemek mümkün değil; yoksa "depremi" de mi, "futbol" olarak kabul ediyorlar?!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.