Cüneyt Çakır hedefe kondu!..

A -
A +

Taaa, Kulüpler Birliğinin “imza şaibeli” bildirisi ile başlamıştı; “Hakemler Galatasaray” kumpas algısının “yaygın ve yerleşik” hâle getirilmesi senaryosunun sahneye konulması.
Spor medyasının sayfa ve ekranlarında da işlene işlene, “diğer karşılaşmalardaki ağır hakem hataları” göz göre göre “iş olsun torba dolsun” misali gösterilip geçiştirilirken “Galatasaray’ın maçlarında Galatasaray’ın lehine yapılan hatalar”, hatta “en küçükleri bile pireyi deve yapacak kadar büyütülüp” tartışıla tartışıla, “Hakemler Galatasaray’ı şampiyon yapacak” algısı ülkenin dört bir yanına yayılmıştı.
İşte bunun “ilk sonucu” da Türkiye Kupası’nda alınmış, Akhisarsporlu futbolcular sahaya “Bu hakem de kupayı Galatasaray’a kazandıracak” peşin fikri ile çıkmışlar, sonunda “sportif olarak çıldırmışlardı!..”
Suat Arslanboğa, bu sezonun “en başarılı” hakemlerindendi. MHK’lar “böyle hakemleri” sezon sonunda “onore maçları vererek” ödüllendirirlerdi. Bu defa da öyle yapıldı.
Ve Arslanboğa, maçı “biri hariç, her hakemin yapabileceği normal ve sonuca etki etmeyen hatalar” ile tamamladı.
O bir hata da, “son derece çirkin hareketler yapan” kaleci Fatih’e “doğrudan kırmızı kartını çıkarmaması” idi! O kaleci, “kırmızı kartı bir değil, bin defa hak etmişti” ve “hakeme itiraz ede ede” takımını 10 kişi bırakarak “Kupayı Galatasaray’a ikram eden” Lopez’den sonra, Akhisarsporluları “seremoniye sırt döndürecek” gerilimin başsorumlusu olmuştu.
Sevgili Ömer Faruk’un yazdığı gibi, “Akhisarspor, bu hakemlerle geçen yıl Türkiye Kupası’nı almamış, bu sezonun başında Süper Kupa’yı hem de Galatasaray’a karşı kazanmamış, dahası gene bu sezon Kupa Finali’ne kadar gelmemiş miydi?..”
Dahası, Arslonboğa “başarılı bir sezona imza atıp, daha ileriler için önünü açmışken”, kupa finalini “Galatasaray’a kazandırmak için sarı-kırmızılıları kollayacak ve maçın sonucunu etkileyecek hatalar yapacak kadar” aptal mıydı?..
Akhisarsporlu futbolcuların “Arslanboğa’yı âdeta Akhisarspor’un celladı gibi takdim etmelerinde” ve maç sonu mikrofonlarda “bela okumalarında” haklılık oranı yüzde 10 bile değildi. Kendilerine de, takımlarına da, kulüplerine de yazık ettiler.
Ama, “Hakemler, G.Saray’ı şampiyon yapacak” algısını sahneye koyanlar, ellerini ovuşturuyorlardı!..
Galatasaray-Başakşehir maçına hangi hakem gelirse gelsin, “bu algıdan mutlaka etkilenecekti”; adı Cüneyt Çakır olsa bile!..
Zaten, “hedeflenen de bu değil miydi?”; alkışlar!..

Sebep ortada!..
Göztepe yönetimi çok haklı; “Bir takım küme düştü, diğer iki takım için çok aday var. Neden bu adayların maçlarının hepsi aynı gün, aynı saatte oynanmıyor? Son 10 yılın 9’unda böyle yapılmış, Avrupa’da da böyle. Müracaatımız reddedildi, neden?” diye soruyor.
Öyle ya, “Pazar günü oynanacak ve bitecek maçın sonucuna göre”, ertesi gün, “düşme adayı takımların maçları” elbette “puan durumu uygunsa, pekâlâ ‘beraberlik üzerine kurulacak’ bir ‘saha içi’ yardımlaşması ile ‘berabere’ bitirilebilir” ve bunun örnekleri liglerimizde de, Avrupa kupaları grup maçlarında da çok görülmüştür!..
Şimdi geliyorum, Göztepe’nin yanlışına; “Federasyona müracaat edeceklerine, maçları naklen yayınlayan şirkete başvursalardı”, belki de “haklı oldukları konuda” olumlu bir sonuna ulaşabilirlerdi.  Malum, “maç gün ve saatleri konusunda kararları” onlar veriyor da!..

Mustafa Denizli!..
Kasımpaşa’nın başına geldiğinde “hedefi büyüktü” Mustafa Denizli’nin ve de haklıydı. “Ligin son beş haftasına girildiğinde”, hatta “şampiyonluktan bile söz edebileceklerini” işaret ediyordu. Ama ligin bitmesini bile beklemeden istifa ediverdi!.. Neyse ki, Kasımpaşa “düşmemek için gereken puanları” toplayabilmişti.
Onun hatası, Kasımpaşa yönetimi “17 maçta 20 gol atan” Diagne gibi bir oyuncuyu sattığı anda, “Benden paso” dememesi oldu. Zira, yönetim hedefi, “Avrupa etiketli” iddialı sıralardan, “düşmeme” sıralarına doğru kaydırmıştı!.. Bu kaydırmacadan yararlanacak ve “ekmek parası” kazanacak çok teknik direktör adayı vardı, Türkiye’de ama “Türkiye’nin üç büyüklerinden birinin işi yoktu”; olamazdı, olmamalıydı!..

Avro hesabı, TL hesabına uyuyor mu?..
Ne demişti, Başkan Ali Koç “Fener Ol” kampanyasını başlattığında; “Fenerbahçe Spor Kulübü, FFP konusuyla ilgili üç yıllık bir anlaşma yaptı. Yaptığı bu anlaşmaya göre, denk bütçe denen bir durum söz konusu... Üç senenin sonunda, bu 31 Mayıs itibarıyla olacak, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne müsaade edilen rakam eksi 30 milyon. Yani üç senenin sonunda Fenerbahçe Spor Kulübü’nün gelir-gider dengesine bakıldığında eksi 30 milyon veya altında kaldığı zaman bu anlaşmaya uyulmuş olacak. Şu an eksi 95 milyon rakamındayız. Yani 31 Mayıs’a kadar 60-65 milyon avro gelir bulamadığımız takdirde FFP konusunda Avrupa’ya gitme sıkıntısıyla karşı karşıyayız.”
Ne kaldı; 31 Mayısa; 13 gün!..
Toplanan para; “Türk lirası olarak büyük rakamları gösteriyor”; amma… UEFA’nın istediği “TL rakamları değil, avro rakamları”; yani, toplanan TL, tamı tamına 7’ye bölünecek ve ortada “kaç avro olduğu” çıkacak?..
60-65 milyon Avro, 450 milyon TL eder; “eski para ile” 450 trilyon!..
Fenerbahçeliler başta, herkesin merakı; “Sarı-lacivertlilerin TL ve avro hesapları” UEFA’nın hesabına uygun olacak mı?..

Şaka!..
Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz’i “aylarca protokol tribününden meneden ağır cezaların gerekçesi olan” açıklamalarını önünüze koyunuz.
Sonra da son 15 günde Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un, Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın yaptıkları açıklamaları.
Koç ve Orman, “değil ceza almak”, hatta Ceza Kuruluna bile sevk edilmediler!..
Anlaşılıyor ki, “koçu” ve “ormanı” seven bir Federasyon’umuz var!..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.