Terörün bumerang etkisi

A -
A +
Bumerang, Avustralya’nın yerlisi olan Aborjinlerin kullandığı, ileriye doğru atılan ve bir cisme temas ettikten sonra atana geri dönen alettir. Bir başkasına zarar vermek için işlediğiniz bir fiilin, dönüp dolaşıp kendinize zarar vermesine de “bumerang etkisi” denir. Sosyal hayatta da, siyasette de, uluslararası ilişkilerde de sıklıkla rastlanan bir olgudur.
Terör örgütlerini bir dönem, bir başka ülkeye karşı ya da hedeflerine ulaşmak için kullanan devletler eninde sonunda “bumerang etkisiyle” yüzleşirler. Terör örgütleri kullanıp, atılacak mendil gibi değildir. Kullananın eline yapışır. Ya onları kullanarak ulaştığınızı zannettiğiniz hedefin, yapısını ve doğasını değiştirirler. Böylece aslında amaçladığınıza ulaşmamış ve bambaşka bir gerçeklikle karşı karşıya olursunuz. Ya da, bir süre sonra “kullanılıp atılacaklarını” fark ederek, kendilerine verdiğiniz silahları ve her türlü desteği size ya da müttefiklerinize karşı kullanırlar. Terör örgütlerinin başlangıçta hamileri olan devletten uzaklaşıp, onun düşmanı olan başka devletlere kendilerini kullandırttıklarının ve önceki destekçilerine karşı terör faaliyetlerine giriştiklerinin sayısız örneği vardır.
Terörist kendi amacına ulaşmak için o an kiminle iş birliğine gitmeyi uygun görürse onunla çalışır. Dolayısıyla, terör örgütlerini kullandıklarını sanan devletler, aslında terör örgütü tarafından kullanılmaktadırlar! Bu bir “kazan-kazan” durumu değildir. İlişkiden her zaman kazançlı çıkan, bir devletin güçlü desteği olmadan hayatını sürdürmesine imkân olmayan terör örgütleridir.
Diğer yandan, terör örgütünün iyisi, kötüsü olmaz. Uluslararası hukukta net bir şekilde tanımlanmamış olmakla birlikte farklı terör tanımlarının ortak özelliği, siyasi amaca ulaşmak için toplumun çeşitli kesimlerini korku içinde bırakmak maksadıyla şiddet kullanılmasıdır. Hangi maksatla olursa olsun, şiddete başvuran ve yasa dışı şekilde kuvvet kullanan örgütlerin -sırf o an için kullanılmaya müsait olmalarından dolayı- “iyi”, “dost”, “müttefik”, “partner”, “ortak” gibi ifadelerle nitelendirilmesi, uluslararası barışı ve huzuru temin teşebbüslerini baltalamaktan başka işe yaramaz.
ABD, kendi kanunlarında açık, net, kapsamlı “terörizm” tanımı yapan devletlerden biridir. ABD kanunlarında “uluslararası ve ulusal terörizm” şöyle tanımlanmıştır:
“Birleşik Devletlerin ya da herhangi bir devletin (eyaletin) ceza kanunlarını ihlal eder nitelikte, i) sivilleri korkutmaya ve baskı almaya yönelik; ii) bir hükûmetin politikalarını korku ve baskı yoluyla etkilemeyi hedefleyen, iii) bir hükûmetin işleyişini kitlesel kıyım, suikast ya da adam kaçırma yoluyla tesir altına almayı amaçlayan; insan hayatını tehlikeye düşürücü fiilleri işlemek ya da bunlara teşebbüs etmek.”
Bu tanıma sahip bir devlet olarak, ABD’nin bazı kurumlarının ve yetkililerinin PYD-YPG ve FETÖ’ye mevcut yaklaşımları, doğrudan ABD federal savcılarının dikkatini çekmelidir. Her iki terör örgütü de, yukarıdaki tanımda geçen tüm unsurları haizdir. Bu iki terör örgütünün mensuplarının ABD resmî kurumlarından destek alması, ABD kanunlarının da ihlalidir.
Adalet Bakanlığı’nın göndermiş olduğu tüm bilgi ve belgelere rağmen, FETÖ mensuplarının bırakın Türkiye’ye iadesini, haklarında tek bir kovuşturma dahi başlatmayan ABD yetkilileri, yukarıda zikredilen tanımı her nedense göz ardı etmektedirler.
Suriye’nin kuzeyinde, PYD-YPG terör örgütünü hâlen “müttefik” olarak nitelendirmeye devam eden ABD, yine kendi kanunlarını çiğnemektedir.
Bu kadar kapsamlı bir terörizm tanımı yapıp, terör eylemleri gerçekleştirdikleri sabit olan bu örgütlerle yakın iş birliğine devam etmenin akıl ve izan ile izah edilebilecek bir tarafı yoktur.
Başta da ifade etmiştim. Terör örgütlerini kullandıklarını zanneden devletler, aslında kendilerinin kullanıldığını fark ettiklerinde iş işten geçmiş oluyor. ABD geçmişte bu konuda en fazla “Bumerang etkisi"ne maruz kalan devletlerden biridir. 1980'lerde Lübnan İç Savaşı’nda çeşitli terör örgütleriyle yakın çalışan CIA’nin, daha sonra ABD askerlerine ve vatandaşlarına yönelik saldırıları nasıl önleyemediğini biliyoruz. Keza, ABD’nin Altın Hilal bölgesinde uyuşturucu üretilmesine ve bunların dünyaya pazarlanmasına göz yumması yüzünden, el-Kaide gibi terör örgütlerinin finansman kaynağı bulduklarına ve sonra da gidip 11 Eylül terör saldırılarını gerçekleştirdiklerine yakın geçmişte şahit olduk. 1960'lardan itibaren Latin Amerika ülkelerindeki bazı silahlı terör gruplarını, sırf kendi ideolojisinden olmayanlara karşı mücadele eder göründükleri için destekleyen ABD, günün sonunda kontrolden çıkan bu örgütlerin uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığının temel hedeflerinden biri hâline gelmedi mi? O kadar çok örnek var ki...
ABD sadece kendi kanunlarına uysa ve terör örgütlerini, “iyi terörist/kötü terörist” diye ayırmadan bunlarla mücadele edenlere destek verse, bugün dünyanın birçok yeri bugünkünden daha huzurlu olurdu.
Bu vesileyle mübarek Kurban Bayramı'nızı kutluyor, tüm İslam âlemine huzur içinde bir bayram diliyorum...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.