Makam sevdası...

A -
A +

Takvimler, 2013 yılının aralık ayının son günlerini gösteriyordu. Çevreci eylemcilerin çadırlarının yakılması suretiyle bir ayaklanma başlatmayı hedefleyen FETÖ, amacına ulaşamamıştı.
Henüz açıktan düşmanlık etmedikleri günlerdi.
Perde arkasında olayları körüklüyor, ama iş kendilerinden çıkmamış gibi görünsün istiyorlardı. 
İlk kez açıktan düşmanlık göstermeye karar verdiler. Dönemin Başbakanı Erdoğan'dan randevu istediler. 
Tek amaçları vardı…
O da dershanelerin kapatılmaması...
Bekledikleri randevuyu alıp Erdoğan'la makamında buluştular. Dershanelerin kapatılmaması için gösterdikleri bütün çaba Erdoğan'dan geri dönünce içlerinden biri pandoranın kutusunu açtı, "Kabinenizde yolsuzluk işlerine bulaşan bazı bakanlar var. Para trafiği, ses kayıtları, kirli ilişkiler dâhil bütün belgeler elimizde" dedi. 
Erdoğan tereddüt etmeden, "İsimlerini bana verin derhâl gerekeni yapayım" dedi. 
İsimleri vermek yerine tehdit ve şantaja başvurdular. "Dershaneler konusunda geri adım atılmazsa bu isimleri kamuoyu ile paylaşacağız" dediler. 
Tehditlere boyun eğmemesiyle tanınan Erdoğan "Gidin istediğinizi yapın, dershaneler konusunda geri adım atılmayacak" diyerek hepsini makamından kovdu.
Kısa süre sonra 17 Aralık operasyonu başladı. Bu operasyonla ilgili her şeyi biliyorsunuz zaten...
Ancak bilmediğiniz küçük ama çok önemli bir detay var.
FETÖ'nün gerçek amacını anlayan Erdoğan önce iş insanlarıyla bir toplantı yaptı. "Bunların amacı ben değilim, hükûmetim hiç değil. Bunlar, devleti ele geçirmeye çalışıyor. Bu noktada birlikte miyiz değil miyiz?" diye sordu.
Neredeyse bütün iş insanları "Birlikte mücadele" sözü verdi ve neredeyse tamamı verdiği sözün arkasında durdu.
Erdoğan ikinci toplantıyı ise medyanın genel yayın yönetmenleriyle yaptı, aynı şeyleri onlara da söyledi.
Tamamı, "Sizinleyiz" sözü verdi.
Hatta bazıları işi abartıp, "Getirin Kur'ân-ı kerimi, el basarak yemin edelim" dedi.
Sonra aradan zaman geçti...
"Devletin yanında olma" konusunda "namus ve şeref sözü veren bazı gazetecilerin" gazetelerindeki yayınlarında ve dahi yazılarında pek çok kez yalpaladığı ve gevşek davrandığı dikkat çekmeye başladı.
FETÖ ile mücadele bir kenara atıldı, bu isimler kendi ikbal ve istikbal mücadelesine girişti. İş öyle bir noktaya geldi ki Erdoğan'ın adını kullanarak emniyete ve devlet kurumlarına talimat verme cüreti göstermeye kadar ilerledi. 
Bazıları ise bir yandan Erdoğan'a yakınmış gibi görünürken, diğer yandan başka bir ismin yanında kümelendi.
O isim, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı makamına oturmasından sonra Başbakanlık koltuğuna oturan Ahmet Davutoğlu idi...
İçinde benim ve Hilal Kaplan'ın olduğu bazı yazarlarla toplantılar yapıldı. "Erdoğan bitti, Davutoğlu ile hareket edelim" teklifleri yapıldı.
Sonuç...
Vakti zamanında bu koltuklara oturmak için Erdoğan'ın elini eteğini öpenlerin koltukları altlarından kayıp gitti. Onlar da hemen "Taraf" değiştirme "Karar"ı verdi.
17 Aralık sonrası Erdoğan'a "Devletin ve sizin mücadelenizin yanındayız" diye namus sözü veren bu gazetecilerden kaç tanesi sözünü tuttu derseniz şunu söyleyebilirim...
Sadece iki tanesi...
Hani bugün olanlara şaşırıp, "Bir zamanlar Erdoğan'ı yere göğe sığdıramayanlar nasıl oldu da böyle savruldu?" diye soruyorsunuz ya...
Cevabı çok basit...
Makam sevdasından dolayı...
Bugün Erdoğan'a ihanet edenlerin toplamına şöyle bir baktığınızda aynı şeyi görmüyor muyuz?
Erdoğan sayesinde makam sahibi olan, güç sahibi olan ve fakat görev değişimi sebebiyle makamları ellerinden gidenlerin tamamı bugün Erdoğan'a düşman değil mi?
Bilge adamlar boşuna dememiş, "En ağır darbe yakından gelir" diye...
Bu söz sanki Erdoğan için söylenmiş...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.