Ünal Bolat

"Benim avukatım var mıydı? Yoktu tabii... Ama altı ay öncesine kadar. O akla hayale gelmeyen trafik kazasında bana çarpıp kaçanlardan davacı olmak için bir avukat tutmuştuk..."

"Bilgisayar almışsınız. Ödemelerinizi yapmamışsınız. İcraya verilmişsiniz. Mal beyanında bulunmadığınız için de hakkınızda hapis kararı çıkartılmış. Sizi tutukluyoruz..."

"Bu insanlar durduk yerde bana laf attılar. Kendime hakaret ettiler sustum. Ama dinime hakaret ettiler. Peygamberime hakaret ettiler. Beni tahrik ettiler. Ben de nefsimi savundum..."

"İşte bu hesapta yoktur... Olacak bu ya, o hiçbir şey olmayacak meşe sopası taş kafalı iri yarı komitacıyı iki seksen uzatır ama üzerinde de kırılır. Numan'ın takati de tükenmek üzeredir..."

"Elimi uzattım ‘Tar' diye adlandırılan sırık oradaydı. Delikten ayaklarımı sarkıtıp sırığa sarılarak kalın direğe kadar gittim. Kalın direğe sarılarak aşağıya kaydım..."

"Akşamın alaca karanlığında dışarıya atmıştım kendimi. Köyümüz küçüktü. Çoğunluk akrabalarımızdan oluşuyordu. Babam arkamdan seslenmemişti. Ama kararlıydım kimseye gitmeyecektim..."

"Kar hâlâ yağıyordu. Üç gündür köydeydik. Köylü durumu öğrenmiş, İbrahim öğretmenin evine cenaze evi demişti. Üç gün boyunca bize yemek getirdiler..."

"Bir anda boğazım düğümlendi. Ben onun bir gönül meselesi olabileceğini düşünerek rahatça sormuştum. Aslında pişman da olmuştum ama iş işten geçmiş, ok yaydan çıkmıştı bir kere..."

"Yanı başımdaki bayan yolcuyla konuşmak için can atıyordum. Ama cesaret bulamıyordum. Pozitif bir enerji almıştım. Çok mütevazı birine benziyordu. Çok hoş biri gibiydi..."

"Üsküdar'da bulunan ATM pek özür dilemiyor. O bakımdan Ziraat'a para yatıracağım zaman yolumu oraya denk düşürmeye çalışıyorum. Ya Bakırköy'de olan ATM?"

"Uluslararası yollarda TIR şoförü olarak direksiyon sallayan koca Hilmi... Haftada üç gün bir mini diyaliz arabasında, hasta olarak hayatının üç gününü geçireceği diyaliz odasının yolcusuydu ha?.."

"Bir tuhaf olmuştum. Şimdiye kadar ne hastane, ne beyaz önlüklü doktor, ne hemşire ne de hasta bakıcı görmüştüm. Kendimi uzay üssünde zannediyordum!.."

"Sabahı dar ettim. Hava sıcak ama tatlı bir esinti var. Zor da olsa adım atıyorum. İlaçların içini okuttum. Hepsi Rus ilaçları. Kolesterol hapının bana pek yaramayacağını söylemişlerdi..."

"Vah!" dedi. "Daha çok da tazeymiş" O "vah!" beni yıktı. Belimin direği kırıldı. Gözümün nuru söndü. Tutan ellerim tutmaz oldu. Yürüyen ayaklarım yürümez oldu. O "vah!" beni tüketti, bitirdi...

"Arkadaş avlu duvarlarıyla çevrili güzel bir Türkmen evinin önünde durdu. ‘Sveta mama!' diye seslendi. Ukrayna asıllı iri yarı bir Rus kadın çıktı kapıya? Bir tuhaf oldum..."

"Son Kazakistan yolculuğumdu. Burnum kanamaya başlamıştı. Ama hem nasıl? Tampon falan fayda etmiyordu. Genzimden oluk oluk, ılık ılık kan gelmeye başlamıştı..."

"Sonra aklıma geldi... Türkiye Gazetesi Hayatım Roman köşesi... Bu köşe imdadıma yetişebilirdi. Onun için duygularımı size yazdım. Beni kırmayacağınıza inanıyorum..."

"Bir doğum günü kutlayacağım derken az kalsın ölüm günüm olacaktı. İki yıldır ne doğum günü pastası yiyorum, ne de çocuklar bana doğum günü yaptırıyor."

"Ben bir şey hissetmiyordum. Ne halsizlik, ne kaşıntı, ne baş dönmesi ne bir şey... Ama sırtımdaki kızarıklığın sebebi olsa olsa yediğim pastadan olmalıydı."

"Bir diğeri: Malı satan veya satanların malını övmesi doğru değildir. Diyor ki: "Satan veya satanlar malını övüyorsa fazlaya satacak demektir ki bu da uygun değildir."