Batı’nın ümitsizleri, ümit sizlerin seli…

A -
A +
Bir varlık savaşıyla bitap düşen nesiller, sefilliğe düçar olmuş, nefesleri sefilliğin girdabında kesilen neferler hâline gelmişti. Mücerret tefekküre uzanan ellerinin kırılacağı günü hicranla sayıklıyorlardı âdeta. Garp’ın hissiyattan ve ruhiyattan mahrum bedenleri, maneviyatın ferinde yoğrulan Şark’ın damarlarını yüreklerden tek tek koparıvermişti. Hisler korusa da kendini, geride kalanlar kaybetmişti istikbalini.
Her gün kaçarak uzaklaştırdığımız tefekkür ve düşünmek fiili, kuruyup çatlayan kimsesiz topraklarda yalnızlığın hummalı ateşiyle eriyiveriyordu. Yandık olmadı, yaktık olmadı. Farkındaydık farksızlığımızın, esiriydik elimizin tersiyle ittiklerimizin, kimsesiziydik kimliğimizin ve ümitsiziydik ümitlerimizin.
Ömrü muntazam sınırlar içerisinde düzenli olarak süslü ve renkli yaşamak varken; tercihlerin eşi benzeri olmayan talihinin, bizleri belirsiz bir meçhulün engebeli debdebelerinde heveslerimizi boğarak karşılayacağından haberdar olmamız gerekmez miydi?
Artık ne mi yapıyoruz? Batı’nın telaşlarıyla yatıp kalkıyor; onların duygudan mahrum betonlaşmış kalpleriyle dehşetli tereddütlere bürünüyoruz. Sonu olmayan bohem hayatların buhranı ve bunalımıyla midemizi korku ve nefretle besliyor ve vurdumduymazlıkla ruhumuzu damgalıyoruz. Bu hazin değişim yarım asır evvel mısralarla taçlanmıştı:
"Ağlayın, âşinasız, sessiz can verenlere,
Otel odalarında, otel odalarında!.." NFK
İşte ümitsizlik, işte viranelik, işte izbe duvarların küflü resimleri. "Necip" milletin kaybettiği hakikatin zemini. Bu karanlık sese son verip yeni bir bayram sabahının cana can katan huzurlu sesini işitmek varken; daracık odaların tenhalarıyla, ıssızlığın elim sularına müptela olmanın verdiği yoklukla ve benliğimizle cebelleşiyorduk.
Fakat pişmandı ruhlar, biçareydi ve de ümitliydi. Âdeta bir dirilişe gebeydi.
Hayalin çığlığı asrın uykusuna haykırıyor, aslın kıyam edişi neşe saçan ufuklarla hemhâl oluyor ve dargın kahramanlar pişmanlığın verdiği titreyişle ümide yakarıyordu. 
Ümit sizlerin seliyle avucumuza oluk oluk akıyor, artık ben de buradayım diyordu... 
          Cüneyt Akçatepe
 
 
ŞİİR
 
            Son nefeste...
 
Gençlik, ölüm çekirdeğine ikiz doğmuş,
Hüzün, kırık kalbe güneşten evvel konmuş.
Ruh yaralı, vuslat gülü benden sonra solmuş
Kalp ebede sırdaş, ölüm fâniyi tutmuş…
 
“Ah” diyor toprak, eyvahlar çoğaldı,
Günahı saracak toprak kalmadı.
Bugün nice fâni ebede uğurlandı,
Son nefese vuslat, nefes kalmadı.
 
Yorgunluk, fâninin kölesi yazıldı,
Zaman, güneşe elbise yapıldı.
Her gün eskildi, beşer nefse takıldı,
Ölüm geldi bu tatlı cana takıldı.
 
Belki mühür kalbe bir gün vurulur,
Nasibi varsa Kevser suyu sunulur.
Tövbe hicranına vuslatla yoğrulur,
Ebedi sevda son nefeste bulunur
                   Yavuz Selim Bulut
 
 
 
 
ENTERESAN BİLGİLER
 
PENTATLON: Atletizmde yapılan beş yarışmanın yan yana gelmesi. Önceleri yalnız erkekler arasında 200 ve 1500 m koşu, cirit, disk ve uzun atlama yarışları şeklinde yapılıyordu. Bayanlar da sonradan 800 metre sürat, 100 metre engelli koşular, gülle atma, yüksek ve uzun atlama yarışmaları şeklinde pentatlon müsabakalarına iştirak ettiler.
Bugün 200 m ve cirit atma da eklenen bu yarışmaların ismi "heptatlon" oldu. Olimpiyat programlarına dâhil edilen modern pentatlon; 4000 metrelik kros kantri koşusu, 600 metre engelli koşu, 300 metre serbest yüzme, eskrim (epe), tabanca atışı müsabakaları şeklinde yapılmaktadır.
Bu sporun tarihi eski olmasına rağmen ilk defa 1912’de Stockholm’de olimpiyatlara dâhil edilmiştir. Genellikle askerî sporcuların katılmasıyla yapılmaktadır. Olimpiyatların yanında her yıl ordular arasında pentatlon yarışmaları düzenlenir. İştirak edecek milletlerin ordu personeli arasında seçilen pentatlon takımı kendi ülkesini temsil etmek üzere müsabakalara katılır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.