Yeter artık EYT!

A -
A +
Sigorta girişim 1999 öncesi olduğu için ben de emeklilikte yaşa takılanlardanım…
Yani EYT’liyim.
O yıl Ecevit hükûmetinin kadrine uğramışız.
Hiç olmayacak bir şey yapıp, kanunu geriye işletmişler.
Yani, maç sırasında kural değiştirip, prim gün sayısını doldurmamıza rağmen, emeklilik yaşımızı 10 yıl ileri atmışlar.
Şimdi benim durumumdakiler şunu soruyor: Kanunlar çıkarıldığı tarihten sonrasını bağlar. Bizim suçumuz ne?
Bence de haklılar…
Amaaa!
            ***
Öncelikle, bu hak ihlalini yapan AK Parti değil, Ecevit hükûmeti.
Meclis’te o dönem firesiz destek veren de, bugün EYT’yi siyasi malzeme yapan CHP.
Dahası var…
Kanun 20 sene önce çıkmış, şundan bir-iki yıl öncesine kadar nedense gündemde hep sönük kalmış.
Ne zaman ki Türkiye ekonomik darboğaza girmiş…
En olmadık zamanda muhalefet bu talebi diline dolamış.
Diyeceksiniz ki, bu MHP’nin de 24 Haziran öncesi vaadiydi.
Tamam da, seçim sonrası dolar operasyonu yapıldı, ülke uçurumdan döndü.
Ekonomik savaş devam ederken, bu olacak iş mi?
            ***
Elbette şunu istemek hakkımız, işe başlarken yürürlükteki kanun ne ise uygulanmalı, bu yanlış düzeltilmeli.
38 yaşında emeklilik bu tarihten sonra kimse için zaten mümkün değil ve verilen rakamlar hatalı…
Hepsi kabul, olabilir.
Ancak, buna kızıp “31 Mart’ta oy vermeyeceğim, sandığa gitmeyeceğim” ne demek?
Emekliliğinizi belediye başkanı mı çıkaracak?
Zannediyor musunuz ki, CHP-HDP ve saz arkadaşları iktidara gelse sizi emekli yapacak?
20 sene önce emeklilik yaşınızı uzatmak için firesiz el kaldıranlar, şimdi yaptıklarının faturasını AK Parti’ye çıkarmaya çalışıyorlar.
Bu ne kadar ahlaki ve vicdani?
            ***
Ayrıca, kişisel menfaat uğruna memleketi riske atmak, pireye kızıp yorgan yakmak doğru ve ahlaklı bir duruş mudur?
Hiçbir suçu günahı olmayanların da sizin kızgınlığınızın, kırgınlığınızın bedelini ödemesi ne kadar vicdanidir?
Bunun vebalini düşünen var mı?
            ***
Bakın, bunları bir EYT’li, yani emeklilikte yaşa takılmış birisi olarak ifade ediyorum.
Seneye emekli olsam, inanın benim de çok işime gelir ve çok ihtiyacımı görür…
Fakat ne zamandır biz kendi menfaatlerimizi ülke menfaatinin üzerinde tutar olduk?
Hem de daha iki buçuk sene önce işgal, ondan bir sene önce bölünme tehlikesi yaşamış bir ülkenin vatandaşları olarak.
Apaçık canımıza kastedenleri ne çabuk unuttuk da, ‘canımızı bile veririz’ dediğimiz ülkemizi paramıza satar olduk?
            ***
Yine demiyorum ki EYT’lilere hakkı verilmesin…
Hakkımızı savunalım, talebimizde ısrarcı olalım, yanlış biliniyorsa doğrusunu anlatalım.
Ama, sapla-samanı birbirine karıştırmayalım…
Aksini yaparsak, asıl o zaman hakkımızı gasbedenleri sevindirmiş olmayacak mıyız?
            ***
Şunu hiç unutmamak lazım;
CIA uşaklarının Gezi’den bu yana taktiği hep aynı.
Haklı gibi görünen bir gerekçe ile kitleleri toplayıp, sonra o kitleyi ülke düşmanlığına çeviriyorlar.
Gezi’de bahane ağaç değil miydi mesela?
Sonra nereye evrildi?
Bu da öyle…
Keşke EYT gibi mevzular, gerçekten mağdurların hakkını korumak için sahipleniliyor olsa.
İsviçre, Norveç gibi bir ülkede yaşamıyoruz maalesef.
Fırsat bulurlarsa bize ne yapacakları daha yakın zamandaki örnekleriyle ortada.
Hakkınızı savunun ama, kırmızı çizgiyi geçmeyin derim…
Sonra hem kendinizi, hem ülkemizi kurda kuşa yem edersiniz.
Demedi demeyin.
 
 
****************
 
AK Parti içindeki AKP’liler
 
Şu seçim sürecinde öyle şeyler geldi ki kulağıma…
Duyduklarıma inanamadım.
Makamı, koltuğu elinden alındığı için AK Parti’ye küsüp, gizlice CHP’nin, zillet ittifakının adayına çalışanları bile duyuyorum.
Ve bunları işitince, iyi ki Cumhurbaşkanımız bu safraları partiden temizlemiş, diyorum.
Size daha ilginç olanı söyleyeyim…
Duyduğum isimlerin pek çoğu, aynı zamanda seçmenin AK Parti’ye kızgınlığını, küskünlüğünü körüklemiş tipler.
Burada oluşan tezat ise şu;
Bu safralar yüzünden AK Parti’ye, Cumhur İttifakı’na oy vermeyecek olanlar, maalesef ki yine o tipleri sevindirecekler.
Derim ki;
Şayet onları üzmek istiyorsanız sandığa gidin ve AK Parti içinde görünen AKP’lileri cezalandırın.
Emin olun, yüreğinizin soğuduğunu böyle daha çok hissedeceksiniz.
 
 
*****************
 
Hiçbir şey yapmayarak seçim kazanmak
 
CHP-HDP-İP-SP ittifakı İstanbul’da bile büyük miting yapmıyor.
Sebebi, geçen seçimde toplanan kalabalığın ve sonrasında atılan “Şerefine Tayyip” naralarının ters tepmesi.
AK Parti seçmeni yeniden kenetlenmesin, kızgınlıkları devam etsin ki, sandığa gitmesinler.
Plan bu.
Zaten Anadolu’yu da fazla dolaşma gereği duymadılar.
İktidar olmamanın, iş yapmamanın keyfini sürüyorlar anlayacağınız.
Çünkü iş yapan, hata da yapar…
Bu efendiler ise sadece eleştirme, siyasi ayak oyunları yapmanın dışında kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Hatta konuşmuyorlar bile, -ki ağızlarından bir şey kaçmasın.
Konuşurlarsa, âdetleridir malum, mutlaka bir yerden açık verirler.
PKK ve FETÖ terör örgütleri ile iş birliklerini bile böyle saklanarak perdeleme peşindeler.
            ***
Susuyorlar, neredeyse hiç çalışmıyorlar.
İzmir gibi, yönettikleri birçok şehirde daha doğru düzgün belediye hizmeti bile verememelerinin de hesabı sorulmuyor nasılsa…
Sadece ideolojik söylemlerle parsayı götürüyorlar, oh ne âlâ!..
Yani tek taktikleri var;
Kamplaştır, kutuplaştır, sadece karşı tarafı eleştir…
Sonrası gel keyfim gel.
 
 
****************
 
Ağar ve Soylu’nun uyarıları; Bizden neden nefret ediyorlar?
 
Türkiye’nin karanlık yılları 90’larda terör örgütleri ile en çetin mücadeleyi yapmış bir isim; Mehmet Ağar…
Emniyet’in içindeki görevleri çok daha eskiye uzanan, teşkilatın mücadelesini en iyi bilen kişi desek yeridir.
Geçenlerde manşetlere taşınması gereken şu cümleyi kurdu;
 
"1979’da İstanbul’a geldim. O dönem CHP iktidarı yıkılmış, Adalet Partisi azınlık hükûmeti işbaşına gelmiş. Biz de buraya geldik, günde 15 adam öldürülüyor. Geldik, İstanbul Emniyetini teslim aldık. Nezarette 1 kişi vardı, o da sağcı. İstanbul Emniyet Müdürü olduğum dönemde benim o zaman işte son CHP Belediyesi burada iş başındaydı. Kâbus gibiydi İstanbul.
Belediye hizmetleri yapılmaması bir yana, bizim günümüzün yarısı, CHP Belediyesinin İstanbul belediye şirketlerine yerleştirdiği militanları temizlemekle geçiyordu. Milletin, devletin kaynakları bankamatiklere, hiçbir iş güç yapmayan örgütlere kaynak aktarımıyla geçiyordu. Allah bize bir daha, bu tür bir CHP belediyesi dönemi yaşamayı nasip etmesin. Kâbus gibi bir şeydi…"
            ***
Eski İçişleri Bakanı Ağar, geçmişi ve CHP’nin işbaşında olduğu dönemleri böyle anlatıyor.
Zaten bizim emsallerimiz bile CHP’lilerin yargıda, belediyelerde nasıl kadrolaştıklarını gayet net hatırlar.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun da SSK’ya çok PKK’lı, DHKP-C’li yerleştirdiği malumdur.
            ***
Bugüne gelelim…
İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu da bugünlerde meydan meydan dolaşarak bu tehlikeyi anlatıyor ve yeniden hortlamasının önüne geçmeye çabalıyor.
Önceki gün kurduğu bir cümle ise çok manidardı;
Biz Kılıçdaroğlu’na ne yaptık?
Biz Meral Akşener’e ne yaptık?
Biz Temel Karamollaoğlu’na ne yaptık da Murat Karayılan onlara dost oldu, Öcalan onlara dost oldu da, biz düşman olduk?
            ***
Buyurun; buna verilecek bir cevabınız var mı?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.