Osmanlı’nın son halifesi Abdülmecid Efendi neden Hindistan’ı seçti? İngiliz basını perde arkasını yazdı
Middle East Eye, Osmanlı tarihinin gölgede kalmış bir dönemine mercek tuttu. Haberde, Osmanlı halifeliğinin kaldırılmasının ardından sürgüne gönderilen son halife Abdülmecid İkinci’nin, halifeliğin temsil ettiği dini ve manevi değerleri muhafaza etmek, İslam dünyasıyla irtibatı sürdürmek ve bu köklü mirası yaşatmak amacıyla Hindistan merkezli bir faaliyet içinde olduğu aktarıldı.
1924’te halifeliğin sona ermesinin ardından sürgüne gönderilen Abdülmecid Efendi’nin, halifeliğin manevi mirasını dönemin şartlarına uygun biçimde yaşatmanın yollarını aradığına dikkat çekildi. Middle East Eye’da yer alan bilgilere göre, bu çabanın merkezinde o yıllarda dünyanın en geniş Müslüman nüfuslarından birine ev sahipliği yapan Britanya Hindistanı bulunuyordu.
Haberde, Osmanlı halifeliğinin sürgün sonrası dönemde nasıl bir yol izlediğine dair çerçeve Middle East Eye tarafından şu ifadelerle çizildi:
"Abdülmecid Efendi Osmanlı Hanedanı’nın taşıdığı tarihi ve manevi itibarı esas alarak farklı coğrafyalardaki Müslüman liderlerle bağ kurmayı amaçladı. Bu yaklaşımın merkezinde, siyasi fetihlere
dayanmayan, Müslüman toplumların desteğiyle şekillenen ve manevi temelli bir halifelik anlayışı yer aldı."
HANEDANLARI BULUŞTURAN EVLİLİK ADIMI
Middle East Eye’ın aktardığı sürece paralel olarak, Osmanlı hanedanının sürgün yıllarında öne çıkan en dikkat çekici gelişmelerden biri, Abdülmecid Efendi’nin kızı Dürrüşehvar Sultan’ın evliliği oldu. Sürgün hayatında kendini ibadete vererek uzlete çekilen Abdülmecid Efendi, bu dönemde yoğun bir baskı ve denetim altında yaşadı. Nice’te bulunmasına rağmen hareket alanı sınırlandı; yurt dışı temasları ve Filistin ziyareti engellendi.
Osmanlı ailesiyle görüşen Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin de aktardığı üzere , kalabalık maiyet, artan masraflar ve hanedanın ihtiyaç sahiplerine yapılan yardımlar maddi zorlukları derinleştirdi. Bu süreçte, dünyanın en zengin Müslüman yöneticilerinden biri olan Haydarabad Nizamı Osman Asaf Câh devreye girdi. Nizam, oğullarından büyüğü Hidayet için 17 yaşındaki Dürrüşehvar Sultan’ı, diğer oğlu Şecâat için ise Sultan V. Murad’ın torunu 16 yaşındaki Nilüfer Hanımsultan’ı istedi.
1931 yılında Nice’te gerçekleşen bu evliliklerle birlikte iki Osmanlı prensesi Hindistan’a gitti. Metinde aktarıldığı üzere, bu birliktelikler Osmanlı hanedanı ile Hint Müslüman dünyası arasında güçlü ve kalıcı bir bağ kurulmasına zemin hazırladı. Evliliklere Ankara tarafından tepki gösterilse de süreç, uluslararası dengeler içinde devam etti.
AVRUPA’DAN KUDÜS’E, HİNDİSTAN’A UZANAN OSMANLI İZİ
Middle East Eye’ın aktardığı bilgilere göre, Osmanlı mirasının sürgün yıllarında dahi sınır tanımadığı görülüyor. Süreç; Fransa’nın Nice kentinden İsviçre’ye, Kudüs’te yapılan çok taraflı temaslardan Haydarabad saraylarına kadar uzanan geniş bir coğrafyada şekilleniyor.
Hindistan’ın bölünmesi ve Haydarabad’ın ilhakı gibi tarihî gelişmeler, bu girişimin kurumsal anlamda devam etmesini engelledi. Ancak yaşanan kırılmalar, Osmanlı halifeliğinin manevi etkisini ortadan kaldırmadı. Aksine, bu miras farklı coğrafyalarda canlı kalmaya devam etti.
KESİNTİYE UĞRAYAN SÜREÇ
Middle East Eye’ın aktardığına göre, Hindistan’ın bölünmesi ve Haydarabad’ın ilhakı gibi tarihî gelişmeler, bu girişimin kurumsal anlamda devam etmesini engelledi. Ancak yaşanan kırılmalar, Osmanlı halifeliğinin manevi etkisini ortadan kaldırmadı. Aksine, bu miras farklı coğrafyalarda canlı kalmaya devam etti.
HALİFE ABDÜLMECİD EFENDİ SÜRGÜNDE NELER YAŞADI?
Halifeliğin kaldırılmasının ardından yurt dışına gönderilen Müslümanların 102. ve son halifesi Abdülmecid Efendi, ailesiyle birlikte İsviçre’ye ulaştı. Ancak sürgünün ilk günleri kısa sürede ağır bir geçim mücadelesine dönüştü. Kaldıkları otelin masrafları haftada yüz sterlini aşarken, sürgün sırasında verilen 2 bin lira yalnızca birkaç hafta yetti. Ailenin giderek derinleşen maddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldığı bu dönemde, çözüm arayışları da kaçınılmaz hale geldi.
İLK DESTEKLER
Halife’nin katibi Salih Keramet Bey, Müslüman ülkelerin temsilcileriyle temas kurmak üzere Paris’e gönderildi ancak somut bir sonuç alınamadı. Bu sırada basında çıkan haberler, sürgündeki halifenin durumunu İslam dünyasına duyurdu. Bunun üzerine Mısırlı Prens Ömer Tosun Paşa yardım gönderdi. Daha sonra Haydarabad Nizamı, Abdülmecid Efendi’ye aylık bir tahsisat bağladı. Ancak bu yardımlar da İngiltere’nin denetimi altındaydı.
NİCE YILLARI...
Abdülmecid Efendi, daha uygun şartlar nedeniyle Fransa’nın Nice kentine taşındı. Burada kendisinden siyasetle ilgilenmeyeceğine dair yazılı taahhüt alındı. Buna rağmen hareket alanı sınırlandı, seyahatleri engellendi. Londra ve Filistin ziyaretleri gerçekleşmedi. Nice’te ibadete yönelen Halife, bu dönemde büyük ölçüde gözlem altında yaşadı.
PARİS’E UZANAN SON YILLAR
1938’de aile Mısır’a, Abdülmecid Efendi ise Paris’e taşındı. Halife, bu dönemde yalnızca kütüphaneleri ziyaret ediyor ve cuma namazları için Paris Camii’ne gidiyordu. Kuzey Afrikalı Müslümanlar kendisine büyük hürmet gösterdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Gestapo’dan kaçan direnişçilere evini açması, sürgündeki hayatının dikkat çeken anlarından biri oldu.
SON UYKU MEDİNE’DE
23 Ağustos 1944’te Paris’te vefat eden Abdülmecid Efendi, ardında borçlar bıraktı. Cenazesi uzun süre Paris Camii’nde kaldı. Ailenin Türkiye’ye defnetme girişimleri sonuçsuz kaldı. Nihayet 1954 yılında naaşı Medine-i Münevvere’ye götürüldü ve Cennetü’l-Baki Mezarlığı’na defnedildi.
SÜRGÜNDEN BUGÜNE...
Abdülmecid Efendi; kültürlü, sanatkâr, dindar ve mütevazı kişiliğiyle tanındı. Beş vakit namazını aksatmayan son halife, sürgün hayatı boyunca Osmanlı hanedanının vakarını korudu. “Kim derdi ki Fatihlerin, Yavuzların, Kanunilerin torunları çamaşırlarını bile alamadan yolcu edilecekler” sözleri ise, sürgünün onun hafızasında bıraktığı derin izi özetledi.
HALİFENİN KIZLARINA NE OLDU?
Halife Abdülmecid Efendi’nin kızları sürgün yıllarında zor ve dağınık bir hayat yaşadı. Kızı Dürrüşehvar Sultan, 1931’de Haydarabad Nizamı’nın oğluyla evlenerek Hindistan’a gitti ve Osmanlı hanedanı ile Hint Müslüman dünyası arasında sembolik bir bağ kurdu.
Diğer hanedan mensupları gibi aile, Türkiye’ye dönemedi; Avrupa ve Asya arasında savruldu. Hanedanın bir başka kolundan gelen Selma Hanımsultan ise sürgün, yoksulluk ve savaş şartları içinde Paris’te hayatını kaybetti; geride kimsesiz kalan kızı Kenize Murad kaldı.
Kenize Murad, büyük yokluklar içinde büyüdü, yıllar sonra gazeteci ve yazar olarak Osmanlı hanedanının sürgün kuşağının hafızası haline geldi.
