Bu zât, üstadı ile, kalırdı aynı evde, Edebe riayeti, tamdı ona yine de. Sevdiklerinden biri, sordu ki; (Efendim siz, Büyük üstâdınızla hergün berabersiniz. Böyle yakın olunca, edebe tam riayet, Acep zor olmuyor mu, merak ettik begayet.) Buyurdu ki; (Peki siz, gördünüz mü ki hâşâ, Bir ölü, bir diriyle eylesin münakaşa! Ben içeri girince, hâne-i seâdetten, O zâtın huzurunda, ölürüm sanki hepten. Yüzbin sene ibadet etsek de biz Allah''a, Onun bir hatâcığı, üstündür elbet daha. Hazreti Ebû Bekir, Resûl''ün bir sehvini, Alıp, vermek istedi, cümle ibadetini.) Bir gün de buyurdu ki; (Dışını süslüyor halk, Halbuki gönüllere bakıyor cenab-ı Hak. Büyüklerden biri de, bu babda buyurmuş ki; "Zahir ma''mur, mükemmel, bâtın harab halbuki." Bir gün de ben ve hocam, bir damda otururduk, Bir yaz gecesi idi, semâya bakıyorduk. Sordular; "Gökyüzünde ne görürsün?" diyerek, Dedim ki; "Yıldızlar var, küme küme ve tek tek." Buyurdu; "Melekler de, gökyüzünden dünyayı, Aynen böyle görürler, mü''min Müslümanları. Mü''minler, kalplerinde olan îmanlariyle, Yıldız gibi görünür, semâdan aynı böyle.") Bir gün de buyurdu ki; (Kâ''beyi görse insan, Mutlak kabul olunur, ne duâ etse o an. Kâ''be, kul yapısıdır, Kalp ise Rabbimizin, Ka''beden kıymetlidir, bir mü''min bunun için. Bir mü''min görünce de, edilse her ne niyaz, Hak teâlâ indinde, makbuldür, red olunmaz. Öyleyse her görüşte, demeli ki; "İlahi, Bu mü''min hürmetine, affeyle beni dahi.") Yine o buyurdu ki; (âhiret işlerinde, Mü''minin çok korkusu olmalıdır içinde. Dense ki; "Tek bir kişi, düşecektir azâba, Şöyle düşünmeli ki; "O, ben miyim acaba?" Ve yine denilse ki; "Bir kişi Cennetliktir" "O kimse belki benim" diye düşünmelidir. Zîra buyurmuştur ki, büyükler bu konuda; "Müsavi olmalıdır, ümit ile korkuda" Gâyemiz, bir kimseyi kurtarmaktır "ateş"ten, Zîra daha kıymetli bir iş yoktur bu işten. Değil ki bir insanı, yılan veya bir akrep, Yanarken görsek eğer, kurtarırız onu hep. Halbuki insan için yaratıldı Cehennem, Bu dünya ateşinden, daha şiddetlidir hem.)

