İslâm âlimlerinden, bir büyük evliya zât, Bir gün cemaatine, şöyle etti nasihat: (Ey insanlar, bilin ki, bu dünya muvakkattır, Ve her canlı, mutlaka, ölümü tadacaktır. Öyleyse kendinizi, ölmüş kabul ediniz, Zira ölüm, size de gelecek hiç şüphesiz. Bir şey "Muhakkak" ise, onu "Oldu" bilmeli, Ona göre hazırlık, bir tedarik görmeli. "Allah''ı görür" gibi, yapınız ki ibadet, Siz görmüyorsanız da, O sizi görür elbet. Ölümden sonra olan safhada eğer ki siz, Başınıza gelecek şeyleri bilseydiniz, Aslâ yiyemezdiniz, hiçbir şeyi severek, Hatta içemezdiniz, su bile isteyerek. Nasihat isterseniz, kâfidir "ölüm" size, Zîra ölüm, son verir, dünya zevklerinize. "Allah adamları"nı, çok sevin ey insanlar, Kul, bununla kazanır, Hak katında itibar. Her kim bir evliyayı, çok seviyorsa şâyet, Allah''ı sevmeğe de, yol açar bu muhabbet. Hatta bütün nafile ibadetler içinden, Yoktur daha üstünü, evliya sevgisinden. Bir gün de huzuruna gelerek yine bir zât, Dedi; (Eder misiniz, bana biraz nasihat?) Buyurdu; (Hasta ise, bir kulun kalbi eğer, İndallah makbul olmaz, yaptığı ibadetler. Yani borcu ödenip, görmese de hiç azab, Lâkin pek kazanamaz, fazla ecir ve sevap. Kalbin bu hastalığı, şudur ki bilin yine, Tutulmuş olmasıdır, Allah''tan gayrisine. Belki de kendisine, bağlanmış olmasıdır, Bu, onun en birinci, mühim hastalığıdır. Çünki kul, kendi için, ister asıl her şeyi, Kendi için arzular, mal, mevki ve rütbeyi. Ve hattâ çocuğuna, ediyorsa muhabbet, Kendini sevdiğinden, onu da sever elbet. İnsan kurtulmadıkça, kendisini sevmekten, Kurtulamaz mahşerde, Cehenneme girmekten. Nefsin esaretinden, kurtulursa bir kimse, Hakk''a hâlis kul olur, sırf Ona yönelirse. Yani nefse değil de, İslâma uyarsa hep, Nefsi için hiçbir şey, etmezse arzu talep, Gitmiştir kalbindeki, o şiddetli hastalık, Allahü teâlâya, hâlis kul olur artık. Çünki o, Allah için yapar her bir işini, Zîra îman ve ihlâs kaplamıştır içini. Sırf Allah rızasını, düşünür her bir işte, Nefsine kul olmaktan, kurtulmak budur işte.)

