Evliyânın büyüklerinden Ârif-i Rîvegerî hazretleri, 1209 de Rîvgir’de vefât etti.
O yörede Abdülhâlık-ı Goncdüvânî adında çok büyük bir velî vardı. Ama onun büyüklüğünü bilmiyordu.
Bir gün bu zât çarşıdan öteberi almış, evine dönüyordu ki, genç Ârif gördü.
Edeple yaklaşıp;
“Efendim, izin verirseniz yardım edeyim” dedi.
Kabul edip, elinde olanları verdi ona.
Eve gelince;
“Sağol evlât! Bir saat sonra gelirsen birlikte yemek yeriz” buyurdu.
“Peki efendim” deyip ayrıldı.
Bir saat sonra geldi tekrar.
Yemek yiyip sohbet ettiler.
Sohbetten öyle tat aldı ki, o günden sonra gitmedi artık medreseye.
Çünkü aradığını bulmuştu.
Ama medrese hocaları kızıyorlardı ona. Hattâ bir tânesi baskı yapıyor, ağır sözler söylüyordu.
Bir gün de yolda görüp;
“Çabuk mektebine dön!” dedi hiddetle.
Fakat kendisi bir gün evvel bir günah işlemiş, tövbe de etmemişti.
Ârif-i Rîvegerî ona;
“Efendim, siz benimle uğraşacağınıza, oturup dünkü günâhınıza tövbe edin” deyiverdi.
O bunu işitince şaşırdı!
Utandı, mahcup oldu!
İyi de, nereden biliyordu günah işlediğini? Merak edip araştırdı. Ve bu kerâmetin, ona nereden geldiğini anlayıp koştu o kapıya...
Abdülhâlık-ı Goncdüvânî hazretlerinin yanında tövbe edip talebesi olmakla şereflendi...
Abdüllatif Uyan'ın önceki yazıları...