"Ben buna lâyık değilim!"

A -
A +
 
Evliyânın büyüklerinden olan Habîb-i Acemî hazretlerinin bir “kulübesi” vardı.
Orada hep ibâdet ederdi.
Hem de gece gündüz.
Bir gece vakti idi.
Elbisesinin söküğünü dikiyordu.
Bir ara iğnesini düşürdü elinden.
İğneyi nasıl bulacaktı?
Zîra zifirî karanlıktı orkalık.
O an gün gibi aydınlandı kulübe.
İğneyi kolayca görüp aldı.
Ama çok utanmıştı!
Yüzünü ellerliyle kapatarak;
“Affet beni yâ Rabbî! Ben buna lâyık değilim” dedi.
Çok duygulandı.
Rabbinden utandı.
Hattâ ağladı hayâsından!
● ● ●
Bir komşusu da şöyle anlatıyor:
Ben, her akşam eve gelirdim.
Onun ağlama seslerini işitirdim.
Ama garibime giderdi.
Kendi kendime;
“Acabâ ne derdi var ki, böyle ağlıyor?” derdim.
Sebebini bilemezdim.
Sabah uyanırdım.
Yine ağladığını duyardım!
Velhâsıl gece ağlardı.
Gündüz ağlardı.
Hâliyle merakım arttı.
Bir gün hanımına sordum:
“Komşu, sizin efendinin ne derdi var ki, böyle devamlı ağlıyor?”
O da, cevâben;
“Bizim bey, hep ölümü düşünür. Akşam olunca, sabaha çıkar mıyım? der, ağlar. Sabah olunca da, akşama çıkar mıyım? der, yine ağlar” dedi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.