"Bir kerâmetini görseydik!"

A -
A +

Denizli evliyâsından Hasan Feyzi Efendi her velî gibi kerâmet göstermekten kaçınırdı. Ancak bu, zihnine takılırdı talebenin. Bir sabah ders başladığında, çocukların zihninde yine aynı şey vardı: Kerâmet. "Hocamız neden kerâmet göstermiyor? Âh bir kerâmetini görseydik" diyorlardı. Bu, mâlum oldu büyük zâta. Dersi kesip; - Biz, şu günahkâr hâlimizle yerin dibine müstehakız. Ama bakın, buna rağmen yer üstündeyiz. İşte size kerâmet, buyurdu. Ve sordu onlara: - En büyük kerâmet nedir, biliyor musunuz? - Bilmiyoruz efendim, dediler. - En büyük kerâmet, istikâmet'tir, buyurdu. - İstikâmet nedir? dediler. - İstikâmet, doğru yolda yürümekte sebat etmektir. İslâmdan kıl kadar ayrılan kimsede bir hârikulâde hâl görürseniz, kıymet vermeyin. Çünkü o, kerâmet değil, istidraçtır, buyurdu. - İstidraç nedir? dediklerinde; - Kâfirlerde ve günahkârlarda görülen fevkalâde hallerdir, buyurdu. *** Bir gün de bu zâta: - Bu gece nasıl sabahladınız? diye sordular. Mübarek başladı ağlamaya. Soranlar şaşırdı. - Efendim iyi misiniz? - Ölümü unutmuş, günahı da çok olan bir kulun hâli nasıl olur? buyurdu. Gözyaşlarını silip; - Ömrümüz azalıyor, günahımız artıyor. Âkıbet Cennet midir, Cehennem mi, belli değil. Bu halde olan bir insan, ağlamasın da ne yapsın? buyurdu. > www.gonulsultanlari.com Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com