Efendimiz aleyhisselâm, bir gün Kâbe'de müşriklerin hidayete gelmesi için dua ediyordu ki Ebu Cehil ve yandaşları yılışık tavırlarla gelip oturdular.
Gayeleri, Onu üzmekti...
Ebu Cehil, az ileride kanlı bir deve işkembesi gördü... Ve onu yandaşlarına gösterip "İçinizde şunu kim alır da şu adam secdeye gittiğinde götürüp omuzunun üzerine koyar?" dedi.
"Şu adam..." dediği, "Sevgili Efendimiz"di. Ukbe kâfiri "bu işi ben yaparım" dedi ve o şeyi sürükleyip bu alçaklığı yaptı... Abdullah bin Mes'ud bunu gördü.
Çarpılmışa döndü!..
Hiç inanamıyordu.
"Hayır, olamaz!" dedi.
İnsan bu kadar süflileşemez... Kaldırmaya yeltense öldürürlerdi... Garipti çünkü... Kimi kimsesi yoktu...
Kabilesi de yoktu.
Üstelik zayıf bünyeliydi.
Derken Hazret-i Fatıma seğirterek geldi ve mübarek babasının üstündeki o şeyi fırlatıp attı...
Efendimiz selâm verdi ve bu alçakların adlarını tek tek sayarak, Allah'a havale etti onları!..
Sonrası malûm...
Bunlar yedi bedbahttı... Yedisi de Bedir'de feci şekilde öldürülüp leşleri atıldı kör bir kuyuya...
Efendimizin bu bedduasını işiten mel'unlar, gülmeyi bırakıp derin bir sessizliğe büründüler!
Yüzlerinin kanı çekildi... Belli ki âkıbetlerini görür gibi olmuşlardı şimdiden...

