"Hâce Ebû Sa''id"in, var idi ki bir oğlu, O, mektebe gitmekten, çekinip korkuyordu. "Mektebe gitmemek"ti, arzusu onun bir tek, Söyledi babasına, bunu o üzülerek. O zaman Ebû Sa''id, bu oğluna dedi ki; (Madem istemiyorsun, mektebe gitme peki.) Adı, Ebu Tahir''di, sardı onu bir sevinç, Dedi; (Yani mektebe, gitmeyecek miyim hiç?) O, gözünü kapayıp, daldı bir tefekküre, Sonra şöyle buyurdu, oğlu Ebu Tahir''e: (Ey oğlum, Ebu Tahir, mektebe gitme peki, Lâkin Feth sûresini, ezberle elbette ki) "Peki baba" diyerek, sevindi gayet buna, Ve "Fetih suresi"ni, hıfz etti baştan sona. Aradan yetmiş sene geçmişti ki, bir vakit, Ayrıldı bu dünyadan, babası Ebu Sa''id. Sonra kendisinin de, yaşı ilerleyince, Maddi yönden fakir ve, muhtaç oldu bir nice. Ve İsfehan hâkimi, "Hace Nizamülmülk"ün, Huzuruna gitmeye, karar verdi o bir gün. Ve gidip görüşerek, takdim etti kendini, Söyledi maddi yönden, sıkıntı çektiğini. O hâkim kendisine yaparak izzet ikram, Bütün ihtiyacını, yerine getirdi tam. Lâkin adamlarından, biri vardı fitneci, Ona olan ihsandan, sıkıldı hemen içi. Gelip dedi; (Efendim, siz ne yapıyorsunuz? Kime ihsan yaptınız, hiç tanıyor musunuz? O, gâyet cahil olup, ilgisi yok ilimle, Ve Kur''ânı kerîmi, okumak bilmez bile.) Üzüldü Nizâmülmülk, ve o şahsa dedi ki, (Mâdem böyle diyorsun, ispat et bunu peki. Benim hüsni zannım var, Kur''ân okuduğuna, İstersen çağıralım, sen bir şey okut ona.) İlim ehli zatlardan, meclis hazırladılar, Sonra Ebû Tahir''i, oraya çağırdılar. Hâkim o fitneciye, dedi ki gayet rahat, (Herhangi bir sûreyi, söyle, etsin kırâat.) Fitneci düşündü ki, zorca olsun bilhassa, Dedi; (Feth sûresini, okusun biliyorsa) Ebû Tâhir bir güzel okuyup o sûreyi, Mahcub etti böylece, o fitneci kimseyi. Ve lâkin hem okuyor, hem de çok ağlıyordu, Gözlerinden sel gibi, yaşlar boşanıyordu. Sorunca Nizâmülmülk, ağlama hikmetini, Anlattı babasının, iş bu kerametini. Nizamülmülk dedi ki; (Ne büyük velî imiş. Yetmiş sene sonraki, hadiseyi bildirmiş.)

