Bir gün, zâlim Haccac; "Hasan-ı Basrî'yi bulup bana getirin!" diye emretti. Memurlar seferber oldular. Her yeri aradılar.
Ama bulamadılar.
Habîb-i Acemî hazretlerinin Fırat kıyısında bir kulübesi vardı ki, Hasan-ı Basrî hazretleri orada idi.
Memurlar arayıp da
Onu bulamayınca;
"Her yere baktık, bakmadığımız sâdece Habîbin kulübesi kaldı. Olsa olsa oradadır" deyip, acele o kulübeye geldiler.
Hazret-i Habîb karşıladı:
"Buyurun bir şey mi var?"
"Hasan-ı Basrî'yi gördün mü?"
"Evet gördüm?"
"Söyle öyleyse, nerede?"
"İşte şu kulübemde"
Adamlar, bir sevinçle daldılar içeri. Ancak me'yus olarak çıkıp; "İçerde Hasan yok" dediler.
Mübârek sâkindi.
Ellerini yana açıp;
"O şimdi içerde. Ama siz göremiyorsanız ben ne yapayım" buyurdu.
Adamlar şaşkındı.
Birbirlerine bakıp;
"Herhalde göremedik" dediler ve tekrar daldılar içeri. Lâkin yine göremeden çıktılar dışarı.
Ama kızgındılar.
Çok sinirli olarak;
"Ey Habîb, ya yalan söylüyorsun, ya da bizimle alay ediyorsun" dediler.
Ve geri gittiler.
Hasan-ı Basrî;
"Ey Habîb! Beni niçin göremediler?" diye sordu. O da; "Âyet-el kürsî okuyup; "Yâ ilâhî, hocamı onlara gösterme!" diye duâ ettim" dedi.
O da cevâben;
"Evet, adamların eli bana değiyordu da yine göremiyorlardı" buyurdu.
www.gonulsultanlari.com Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com

