"Hûd Peygamber", yüksek bir tepeden, ahâliye, Seslendi ki: (Ey kavmim, bu inkâr hâlâ niye? Eğer inanmamağa devâm eder iseniz, O dediğim azâba uğrarsınız hepiniz. Eğer inanırsanız Allahü teâlâya, Ben dahî, sizin için yalvarırım Allaha. Kalkar üzerinizden bu belâ ve kuraklık, O eski berekete kavuşursunuz artık.) Kalpleri mühürlenmiş o insâfsız Âd'lılar, Yine de inâd edip, ona inanmadılar. Dediler ki: (Kalsak da günlerce susuz ve aç, Aslâ senin Rabbine olmayız yine muhtâç. Biz şimdi bir hey'eti göndeririz Kâ'beye, Onlar duâ edince, yağmur yağar bu yere.) Az sonra, vâsıl oldu Beytullaha o hey'et, Ve "Kayl" adlı birisi, duâ etti nihâyet. Dedi ki: (Yâ ilâhî, eğer Hûd haklı ise, Gökyüzünden yağmur ve bereket gönder bize.) Bilmiyerek anınca o zât "hazreti Hûd"u, Gönderdi Hak teâlâ onlara "Üç bulut"u. Beyaz, kızıl ve siyah gördüler renklerini, Gâibden denildi ki: (Seç bunlardan birini.) Onlar düşündüler ki: "Beyaz bulut boş olur, Kızıl olanı ise, rüzgâr ile doludur. Yalnız o siyah bulut yağmur yüklü herhâlde, Biz onu seçelim ki, onda var istifâde." O sırada bir nidâ geldi ki: (Ey kavim, siz, Yağmur değil, azâbı işte, tercîh ettiniz. Bulut, kavmin üstünde gelip durdu nihâyet, Kâfirler onu görüp, sevindiler be gâyet. Dediler: (İşte geldi yağmur yüklü o bulut, Bakalım bundan sonra, ne diyecek bize Hûd?) "Hûd Nebî" buyurdu ki: (İşte geldi o gerçek, O, bir musîbettir ki, sizi helâk edecek.) Az sonra, bir "Fırtına" kopuverdi âniden, Hûd Nebî nidâ etti yine merhametinden: (Ey kavmim, o azâbın ilk belirtisi budur, Her kim îmân ederse, bu azâbtan kurtulur.) O sırada bir kadın, o buluta bakarak, Bağırıp düştü yere, bir çığlık kopararak. Kendine geldiğinde, dedi: (Vây hâlimize, O bulut, yağmur değil, ateş getirdi bize. Zîrâ ben, o bulutta gördüm bâzı kişiler, O ateşli rüzgârı bize doğru çekerler.) Kâfirler, ona dahî vermediler hiç kıymet, Dediler: (Biz onlardan güçlüyüz daha elbet. Haydi biz, hep birlikte ona doğru gidelim, O güçlü kimseleri geriye çevirelim.)