"Artı 1" "Yüzde 50"den büyük!

Sesli Dinle
A -
A +

Seçimler yaklaşıyor ya…

 

Transfer iddiaları da alevlendi.

 

‘Filanca şu partiye geçiyor’…

 

‘Falanca bu partiye giriyor’…

 

Transferlerin o partiye getirisi var mı?

 

Ya da seçmen olaya nasıl bakıyor?

 

Bu soruların cevabını vereceğiz ama…

 

Önce birkaç transfer olayını da anlatalım size.

 

            *

 

Türk siyasetinin en büyük yüz karasıdır…

 

Güneş Motel olayı, yıl 1977…

 

Ecevit, 10 bakanlık vadetti.

 

11 milletvekilini Adalet Partisi’nden kopardı.

 

Daha sonra gensoruyla Demirel Hükûmeti düşürüldü.

 

Ecevit, merhum Erbakan’la koalisyon kurdu.

 

            *

 

İkinci hikâyemiz de ‘Fırıldak Kubi’den.

 

1996 yılında yaşandı.

 

Milletvekili Kubilay Uygun, DSP’den istifa edip MHP’ye gitti. Daha sonra MHP’den istifa ederek DYP’e geçti.

 

Milletvekili seçilmeden önce de aynıydı.

 

Önce CHP sonra da ANAP’ta siyaset yaptı.

 

            *

 

Ecevit, koalisyon hükûmetinin başındaydı.

 

Ama partisinde de huzursuzluklar başlamıştı.

 

‘Tarih tekerrürden ibaret’ denir ya…

 

O da yaptığının karşılığını gördü.

 

2002’de Güneş Motel olayının benzeri yaşandı.

 

Bu işin öncülüğünü de Kemal Derviş yaptı.

 

ABD’den ithal, Ekonomiden Sorumlu Bakandı.

 

Dışişleri Bakanı İsmail Cem istifa etti.

 

Yeni Türkiye Partisi’ni kurdu.

 

İstifalar çorap söküğü gibi birbirini izledi.

 

DSP vekillerinin bir kısmı bu partiye geçti.

 

En büyük rolü ise Hüsamettin Özkan üstlendi.

 

Ecevit’lerin manevi oğluydu, “evlatlığını” gösterdi.

 

Kemal Derviş ne yaptı?

 

İki partiye de kazık attı.

 

CHP’ye transfer oldu.

 

            *

 

Yıl 2018, seçim öncesi…

 

CHP-İYİ Parti arasında "hülle" gerçekleşti.

 

Seçime girebilmek için grup kurma şartı vardı.

 

Meral Hanım, Kılıçdaroğlu’ndan vekil istedi.

 

Kılıçdaroğlu da 15 vekili verdi.

 

Bazı milletvekilleri zoraki boyun eğdi...

 

            *

 

Saymakla bitmez ama daha çok transfer olayı var.

 

Mesela Tansu Çiller, DYP’nin genel başkanıydı.

 

Erbakan’la koalisyon kurdu.

 

Bunu hazmedemeyenler oldu.

 

Hüsamettin Cindoruk ve arkadaşları terk etti.

 

Demokrat Türkiye Partisi’ni kurdu…

 

            *

 

En iyisi burada keselim de…

 

Soruların cevabına geçelim.

 

Bir partiden başka bir partiye geçmek…

 

Siyasi açıdan etik değildir…

 

Seçmene ihanet olarak değerlendirilir.

 

Geldikleri partiye de bir katkı veremiyorlar.

 

Bu yola tevessül edenlerin akıbetini gördük.

 

Bir süre sonra -siyaset sahnesinden- silinip gidiyorlar.

 

Halka gelince:

 

Millî irade umursamıyor.

 

Varlıklarını kaale bile almıyor.

 

Siyaseten doğru bulmuyor

 

Faydalı olsaydı kendi partisinde kalırdı” diyor.

 

            *

 

Siyasette başarının ölçüsü nedir?

 

Halkı ikna etmek, halka güven vermek…

 

Bunu sağlarsanız iktidarın kapıları açılır.

 

Sözlerimizi bir örnekle noktalayalım.

 

Seçmenlik şuurunun güzel bir hikâyesiyle...

 

Geçen hafta sahada yaşandı.

 

Bir milletvekili ile bir seçmen arasında.

 

Vekil odaklanmış propagandaya döktürüyor.

 

Vatandaş derdini anlatmak istiyor.

 

Bir türlü anlatamıyor.

 

Sık sık araya giriyor, başaramıyor.

 

Lakin vekil oralı değil, konuşmaya  devam ediyor.

 

Vatandaş dayanamayıp patlıyor ve…

 

Kendi sözleriyle vekili vuruyor:

 

“Hani, seçimi kazanmak için 50+1 lazım diyorsunuz ya;

 

İşte o yüzde 50’nin artı 1’i benim.

 

Bu güzel cevap karşısında transferin ne önemi var ki?

 

 

 

 

 

      Maharet, muhalefet ve acziyet..

 

 

 

AK Parti’nin son grup toplantısı.

 

Her zaman olduğu gibi yüksek tempolu.

 

Salon, Türkiye’nin dört bir yanından gelenlerle dolu.

 

Sık sık Erdoğan’ın konuşması kesiliyor.

 

Salon âdeta tezahüratlarla miting alanı gibi.

 

Onlar coştukça Erdoğan coşuyor,

 

Erdoğan coştukça onlar salonu inletiyor.

 

Söz konusu Kılıçdaroğlu ve muhalefet olunca…

 

Erdoğan’ı tutana aşk olsun…

 

Temposu daha da artıyor.

 

Muhalefete -en hassas noktasından- yükleniyor:

 

"Memleketin meselelerini bir şekilde çözeriz.

 

Lakin muhalefet meselesi çözülür mü bilemiyorum.

 

Karşımızda öyle karikatür bir tip,

 

Peşine takılıp giden tuhaf bir muhalefet katarı var ki,

 

Umutlarımızı başka baharlara,

 

Başka seçimlere ertelemek mecburiyetinde kalıyoruz...’’

 

            *

 

Erdoğan’ın bu sözlerinin altında yatan gerçek:

 

Demokrasimizin -güçlü- muhalefete ihtiyaç olduğu,

 

Bunu da mevcut partilerin dolduramadığı.

 

Muhalefet, demokrasinin olmazsa olmazıdır.

 

Ama bizimkiler kendisini dev aynasında görüyor.

 

Erdoğan gibi lider değiller. Halkla bütünleşemiyorlar.

 

Sözün özü:

 

Erdoğan, maharet sahibi.

 

6’lı masa kendini yönetmekten aciz.

 

Kılıçdaroğlu ise evlere şenlik…

 

Hamburgere katık yaptığı ‘memleket meselelerine’

 

ABD’de çözüm arıyor.

 

            *

 

AK Parti Grubundan küçük bir not da aktaralım.

 

Erdoğan, Kılıçdaroğlu’na hitaben;

 

"Sabah yalan, akşam yalan, hayatı böyle” deyince…

 

Bir partili dayanamadı ve avazı çıktığı kadar bağırdı:

 

Dili alışmış dili. Yüreğine kurban olayım yüreğine.

 

Tabii ki salondakiler bastı kahkahayı…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.