MERAL, KEMAL, MORAL…

Sesli Dinle
A -
A +

Maya da tutmuyor, dikiş de tutmuyor.

 

Hiç kimse de yutmuyor.

 

6’lı Masa’nın tezgâhlarını…

 

Eee ne olacak?

 

Eninde sonunda dağılacak.

 

Peki, son noktayı kim koyacak?

 

Tabii ki, Meral Akşener…

 

Görünen köy kılavuz istemez.

 

Gidişat bu yöne doğru…

 

Bugünkü toplantı bu yüzden kritik hâle geldi.

 

Hüseyin Baş’tan, Mansur Yavaş’a,

 

Ekrem İmamoğlu’ndan, Kemal Kılıçdaroğlu’na,

 

‘Tek aday’dan ‘çoklu aday’a kadar…

 

Birçok konu masada olacak.

 

Masanın öncüsü Kılıçdaroğlu inisiyatifi kaptırdı.

 

Meral Akşener -taktik oyunlarında- öne geçti.

 

İki parti arasındaki ihtilaf kangrene dönüşüyor.

 

Bardağı taşıran anlaşmazlıklar aldı başını gidiyor.

 

Bunlardan bazıları şöyle:

 

“CHP’liler şımardı” çıkışı ve BTP dayatması.

 

Kimyasal silah iftirasında ters düşme.

 

Başörtüsüne anayasal düzenlemede ayrışma.

 

Hamburger "yedik-yemedik" polemiği.

 

"Yavaş’a adaylık teklif edildi" dedikodusu.

 

Ve de Akşener’in adaylığı için;

 

Parti teşkilatından imza toplanıyor söylentisi.

 

Bu arada hatırlatalım.

 

Akşener, masada sadece Kılıçdaroğlu ile değil;

 

Davutoğlu, Babacan ve Karamollaoğlu ile de ters düşüyor.

 

Anlayacağınız masanın en büyük özelliği:

 

Kriz çıkarmak ve krizlerin içinde boğulmak…

 

Hüsranla bitecek sona birkaç adım kaldı gibi…

 

Yazımızı tamamlarken…

 

Akşener yine yapacağını yaptı:

 

Adana’dan selam çaktı:

 

"İmamoğlu’ndayız…"

 

Pimi çekilmiş bomba masaya düştü.

 

Bakalım ne zaman patlayacak!

 

 

 

 

 

Üzüm üzüme baka baka kararır!

 

 

 

Son dönemin gözdeleri oldu:

 

Öğrencilere hitap eden dizi üstüne diziler revaçta.

 

Özellikleri ne?

 

Öğrencilere kötü örnek olmaları…

 

Mesela çeteler kol geziyor.

 

Hırsızlık yapıyor, adam soyuyorlar.

 

Müdür, öğretmen etkisiz eleman.

 

Öğrenciler haraca bağlanmış.

 

Sınıflarda kavga gırla gidiyor.

 

Akran zorbalığı çok.

 

Huzur yok, muhabbet yok.

 

Aşk derseniz çerez gibi.

 

Dahası da var;

 

Öğrenciler öğrenci gibi değil.

 

Yaka paça, bağırları açık.

 

Kravat derseniz aksesuar.

 

Ellerinde okul çantası var:

 

Göstermelik ve içi boş.

 

Kötü, incitici, küçük düşürücü,

 

Rencide edici bir tavır…

 

Kokuşmuş, yozlaşmış bir dil.

 

Evlere şenlik bir ortam.

 

Kısacası ahlaki yozlaşma diz boyu.

 

Özel okul da aynı, devlet okulu da aynı.

 

Özde değişen bir şey yok…

 

               *

 

‘Senaryo, kurgu, hayal mahsulü’ diyebilirsiniz.

 

‘Toplumsal hayatla ilgisi yok’ diyebilirsiniz.

 

‘Kumanda elinizde, seyretmeyin’ diyebilirsiniz.

 

Tabii ki, bir tercihtir saygı duyarız.

 

Ama yüz binleri ekranlara kilitleyen,

 

Öğrencilere kötü örnek olan,

 

Eğitim camiasını üzen,

 

Velileri endişeye sevk eden,

 

Bu dizilere çekidüzen verilemez mi?

 

               *

 

Adalet Bakanlığı çok güzel başarmıştı.

 

Sektör temsilcileri, senaristler, oyuncularla görüşerek.

 

Yargıyla ilgili yanlışları ve abartıları önlemişti.

 

Millî Eğitim Bakanlığı da pekâlâ aynısını yapabilir…

 

Yapımcılarla, senaristlerle diyalog kurulabilir.

 

Uzmanlardan senaryo yazımında destek istenebilir.

 

Öğretmenlerin öğrencilerin görüşü alınabilir…

 

 

 

 

 

"Zillet İttifakı" nereye koşuyor?!.

 

 

 

Muhalefeti öyle ilginç tespitlerle,

 

Öyle ilginç benzetmelerle,

 

Herkesin okuyup anlayacağı,

 

Başkalarına da anlatabileceği,

 

Bir üslupla ifade ediyor ki;

 

Bu satırlarda dile getirmemek mümkün değil.

 

Kim mi? MHP lideri Devlet Bahçeli.

 

Nasıl?

 

İşte böyle:

 

6’lı masaya:

 

*Ülkesine iftiralarla saldırmayı geçim kapısı görecek kadar aşağılık.

 

*Değerler anarşisine kapılmış, dedikodunun anaforuna düşmüş.

 

*Ahlak kaidelerini, millî karakteri, manevi vecibeleri hiçe sayan.

 

*Meflûç, melez, menfur ve gayrimeşru bir çizgide sabitlenmiş.

 

*Dış güçlerin içerideki etki ajanı veya ücretli acentesi.

 

*Demokrasinin cellat başı.

 

Kılıçdaroğlu’na;

 

*Zihnen tutsak, siyaseten zincirli, şaşkın ve şuursuz.

 

*Simsiyah bir şahsiyet, yalan fabrikası, iftira madeni.

 

*Türkiye aleyhine kurulan sahnede figüranlık yapıyor.

 

*Sait Molla, Ali Kemal, sömürgeciliğin inzibat görevlisi.

 

*Çuvalında buğday yok, boş değirmen arıyorsun.

 

*Bir yanın et kavuruyor, diğer yanın harman savuruyor.

 

*Bir yanın sazlık samanlık, diğer yanın tozluk dumanlık.

 

*Çömleğine göre turşu kurmuyor, müfterilikte sınır tanımıyorsun...

 

Yorum yapmaya gerek var mı?!.

 

 

 

 

 

Dünya ve Türkiye farkındalığı

 

 

 

Akdeniz’de 20 gün boyunca turladı.

 

Demir atacak bir liman bulamadı.

 

Kurtarılmış 234 göçmeni taşıyordu.

 

Çoluk-çocuk, yaşlı-genç, erkek-kadın...

 

Gemidekilerin hepsi hayat mücadelesi veriyordu.

 

Kimse oralı değildi, kabul etmemişti.

 

Nihayet, Fransa limanına demir atabildi.

 

Zoraki de olsa Macron kabul etti.

 

Kabulle birlikte İtalya ile Fransa’nın arası açıldı.

 

Birbirlerini suçladılar

 

Yunanistan ise göçmenleri denizde katlediyor.

 

Almanya ve bazı Avrupa ülkeleri ise;

 

Seçmece karpuz gibi göçmen ayıklıyor.

 

Acımasız dünyanın geldiği insanlık bu…

 

Türkiye’ye gelince…

 

Hiç tereddüt etmedi.

 

Masumların, mazlumların yanında yer aldı.

 

Suriyeli 4 milyona yakın göçmeni kabul etti.

 

İç savaştan ve terörden kaçanlara sahip çıktı.

 

Bir kısmının da sınır ötesinde barınmalarını sağladı.

 

Onlara; itme, öteleme yerine şefkat gösterdi.

 

Bir tarafta;

 

Kötülükten, çirkinlikten beslenen,

 

Kendi dünyasından olmayanlara eziyet eden,

 

İnsanlıktan nasibini almamış bir dünya…

 

Karşı tarafta:

 

Beşeriyet için elinden geleni esirgemeyen Türkiye…

 

İşte Dünya ile Türkiye arasındaki fark bu…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.