Eğitim sistemimizin tartışılan iki konusu; 12 yıllık temel eğitimin son aşaması liselerde 4 yıllık eğitimin 3 yıla düşürülmesi...
Diğeri de üniversitelerde bazı bölümlerde 3 yıllık eğitimin esas alınması… Ama bu bir yıl düşürme şeklinde değil… Öğrencinin öğrenme kapasitesi ile ilgili bir durum. Liselerle ilgili çalışmalar son noktaya geldi sayılır. Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin’in bizzat yakından ilgilendiği bir mesele…
Üniversitelerle ilgili düzenlemenin ana adresi ise…
Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı… Başında Prof. Dr. Erol Özvar’ın bulunduğu… İlk çalışmaya bizzat konuk olduk. Geçtiğimiz gün, 2030 yılı yol haritası toplantısında. Üniversitelerin geleceği masaya yatırıldı.
Reform niteliğindeki ana konuları özetlersek:
Öğrenciler 3 yılda mezun olabilecek… Bu işin formülü çok basit; Yaz okullarında ileriye yönelik derslerin alınması. İsteyen öğrenci bu fırsatı değerlendirebilecek.
Daha başka neler yapılacak?
İş yerlerinde uygulamalı eğitim modeli yaygınlaştırılacak. İlk aşamasında 7 ilde pilot uygulamaya geçilecek. Beceri ve yetkinlik kazandırmayan dersler kaldırılacak. Sağlık alanında kontenjan kısıtlamalarına gidilecek. Okullarımızın uluslararası rekabet gücü arttırılacak. Uluslararası Bilim İletişimine önem verilecek. Şu anda dünya ortalamasının altında olduğumuz doktora programlarına ağırlık verilecek.
Köklü değişimlerle çığır açan Erol Hoca…
Uluslararası meselelere kayıtsız kalmıyor.
Gazze’deki insanlık dramını kendine dert edinmiş.
Üniversite rektörlerine tavsiyede bulundu:
“Dünyanın her bir tarafında muhatap olduğunuz akademik çevrelerde Gazze'de yaşanan insanlık dramına dikkat çekmenizi özellikle rica ediyorum. Uluslararası toplantılarda görüşlerimizi muhataplarımızla paylaşacağız.”
Temennimiz sık sık değişikliklere uğrayan eğitim sistemimizin yeniliklere açık bir şekilde bir tabana oturması…
İnşallah 2030’lu yıllara geldiğimizde;
Dünyaya örnek olacak bir eğitim modeline kavuşuruz. Çünkü bir ülkenin kalkınması, gelişmesi, refahı, insanlarının huzuru, mutluluğu her şeyi eğitime bağlı…
Kültürüne, geleneklerine bağlı, bilime açık… Hür iradesi ile düşünen, fikir üreten gençlere ihtiyacımız var. Ancak bu sayede dünyadaki konumumuzu güçlendirebiliriz...
Geçtiğimiz günlerde Hakkın rahmetine kavuşan, edebiyatının güçlü kalemlerinden… Türkçe sevdalısı, Azerbaycan Türkü… Şair, yazar, fikir adamı kıymetli bir insandı.
Yavuz Bülent Bakiler abim…
Ben de onu hafızamdaki bir anımla anmak istedim.
Gazetemize yazı yazdığı yıllarda… Makalesini el yazısı ile kağıda dökerdi. Sonra da büroya gelir, elleri ile bana teslim ederdi.
Vakti olduğu zamanlarda sohbet ederdik.
Yine böyle bir günde… "Akif biliyor musun dedi… Kızılay’da olay olmuş."
"Abi dedim; ne olayı haberimiz yok? Nasıl olmuş, neden olmuş anlatır mısın?"
Başladı anlatmaya… "Bir gazete büfesinin önünde… Sıra kavgası vardı ona şahit oldum..."
Gayriihtiyari sordum: "Ölen yaralanan var mı abi?"
"Yok… Allaha şükürler olsun..."
"Kavganın sebebi neymiş?"
"Sebebi ne olacak ki tabii ki ben!.."
"Ama neden?"
"Bugün benim yazım çıktı ya… İnsanlar yazımı okuyabilmek için… Birbirini ezip bir an evvel gazete almak istemiş… Birbirine girmişler… Ya bana kalmazsa diye…"
Bu şaka ile birlikte…
Yavuz abinin mizahi yönü olduğunu da anlamıştım... Ahirete irtihal etti, mekânı cennet olsun.
‘Anamın Namazları’ çok sevdiğim şiirlerinden biriydi.
Bir dörtlük alalım o şiirden yazımızı bitirirken:
"Anamın duaları üzerimde olmasa,
Yıkılır sırtımı verdiğim duvar.
Kopar, elime gelir tuttuğum dal,
Kapımı çalmaz bahar...’’
Aile Bakanlığı’nın güzel hizmetlerinden biri de devlet korumasındaki gençlerin işe yerleştirilmesi…
Peki nerede istihdam ediliyorlar?
Yine devletin çatısı altındaki kurumlarda, kuruluşlarda… Hem de istedikleri yerlere, durumlarına uygun görevlere.
Bakan Mahinur Özdemir Göktaş’ın daveti üzerine, köşe Yazarımız Meryem Aybike Sinan hanımla birlikte 742 gencimizin kura çekim törenine katıldık.
Her birinin farklı hayat hikâyesi olan gençlerin…
Gözyaşları içindeki sevincine, neşesine ortak olduk. Hep birlikte güzel bir anı paylaştık.
Toplumumuzun kanayan yaralarından biri de, şüphesiz ki dağılan aileler, perişan olan çocuklar…
Rakamları satırlara dökecek olursak:
Çocuk evlerinde 15 bin 324 çocuk var. Her imkânının esirgenmediği… Sevgi dolu bir ortamda büyüyorlar.
Mesela:
286 çocuk bu yıl üniversiteli olmuş. 3 bin 159 çocuk lisanslı sporcu… 2 bin 868 çocuk kültür ve sanatla haşır neşir. Özel sektörde de varlık göstermeleri sağlanıyor. Örgün öğretime gidemeyen 12 bin 500 çocuk, mesleki eğitimden yararlanmış. 9 bin 192 çocuk da kariyer planlamasından geçirilmiş. Bugüne kadar 65 bine yakın genç işe yerleştirilmiş.
Rakamlara son noktayı koyarken…
Koruyucu Aileden de bahsetmeden olmaz.
178 bin 837 çocuk koruyucu ailelerin himayesinde. Sosyal çevrelerinden koparılmadan destekleniyor.
Aile Bakanı Mahinur Hanımdan da söz edelim isterseniz...
Duygu dolu, lirik ve mükemmel bir konuşma yaptı. Çocuklarımızın devletin en kıymetli hazinesi olduğunu, hayallerinden asla vazgeçmemeleri gerektiğini söyledi.
Enerjileri ve cesaretleriyle…
Türkiye’nin yarınlarını şekillendireceklerini dile getirdi.
Bir çocuğun hayatına dokunmanın, ülkenin geleceğine yön vermek olduğunu dile getirdi.
Allaha şükürler olsun ki; Kimse aç, açıkta kalmıyorsa, yoksula yardım eli uzatılıyorsa, her tarafa hızır gibi yetişiliyorsa…
Bunun tek bir sebebi var:
Milletimizin gönül zenginliği ve devletimizin gücü! Allah devletimize de milletimize de zeval vermesin…
Akif Bülbül'ün önceki yazıları...