Bahçelievler Belediye Başkanımızdan ricamız

A -
A +

Bahçelievler Belediye Başkanı Sayın Hakan Bahadır Beyden bir arzumuz var. Yenibosna Merkez Mahallesi Okul 2 Sokaktaki 10 No.lu aile hekimliğine yaşlılığımız nedeniyle araba ile gitmek zorundayız. Ancak, bu sağlık ocağı çıkmaz sokakta olup yolun sağında da araçlar park ettiğinden park yeri bulamıyoruz. Bir de kendi ambulansları var. Oradan geriye gitmek de imkânsız denecek kadar zor. Çünkü gelen arabalar arka arkaya sıralanıyor.

 

Bizim sizden ricamız, sağ tarafta okulun arka bahçesi var hiç kullanılmıyor. Oradan 5 metre yer talep edilse arabaların manevra imkânı artar, trafik rahatlar. Yardımcı olursanız çok seviniriz, saygılar sunarız.

 

     Sadık Akyoldaş-Emekli Öğretmen

 

 

Sarımsakçı bir ağa

 

 

Görevini hakkıyla yerine getiren sarımsak esnafımıza üreticimize saygılarımızla... 20 yıldır yakından tanıdığım bir kişi var. Pazar yerinde sadece sarımsak satıyor. Çin’den, İran’dan ithal edilmiş, besin değeri son derece düşük sarımsakları 3-5 misli fiyata satar. Şu anda tezgâhında 150-200-250-300 TL’lik sarımsaklar var.

 

Geçen yıl evindeki priz arızası için benden yardım istedi. Evdeki eşyaları görünce Osmanlı Sarayına girmiş gibi oldum. Prizler bile altın kaplama benzeriydi. Yenisini piyasada bulmak çok zordu. Evdeki avizelerle bir araba alınabilirdi. İran sarımsağının güncel fiyatlarına bugün baktım. 40-60 TL arasında değişiyor. Buradan alınan ürünler 3-5 kat fiyattan halka veriliyor.

 

     Ali Özdemir

 

 

Okumanın ergonomisi

 

 

Bir zamanlar sabah evlere gazete kokusu sinerdi. Babalar kahvaltı masasında sayfaları hışır hışır çevirirken, çocuklar çizgi roman eklerine göz dikmiş olurdu. Şimdi ise aynı haberler avucumuzdaki ekrana sığdı. Sayfa hışırtısının yerini parmak kaydırmaları aldı. Değişen tek şey gazete değil; okuma biçimimiz, hatta bedenimizin yükü de değişti.

 

Bazen sabah gazetelere gömülür, boynumuzu eğe eğe saatler geçiririz. Haberin heyecanına kapılıp fark etmeyiz ama boynumuz sessizce yüklenir. Bazen de elimizde telefonla sayfaları kaydırır, satırdan satıra koşarız; ekranın parlaklığı gözlerimizi yorar. Akşam olunca “biraz dinleneyim” der televizyonun karşısına geçeriz; bu kez de saatlerce aynı pozisyonda kalır, belimize, sırtımıza yük bindiririz.

 

Oysa bütün bunlara küçük çözümler var: Gazeteyi masaya ser, telefonu göz hizana kaldır, televizyonu boynunu eğmeden görebileceğin konuma yerleştir. Gazeteyi en az 30 cm, telefonu ve ekranı ise yaklaşık 40 cm uzaklıkta tut. Gazeteyi gün ışığında, ekranı doğru ayarlanmış parlaklıkta oku. Loş ışık gözlere en büyük ihanettir. Haberlere dalıp kaybolma; 20-20-20 kuralını uygula: Her 20 dakikada bir, 20 saniye boyunca, 6 metre uzağa bak. Sayfayı kapat, ekrandan uzaklaş, kısa bir yürüyüş yap ya da bir bardak su iç.

 

Okumak, öğrenmek, haberdar olmak bir ihtiyaç. Ama bunu yaparken sağlığımızı feda etmemeliyiz. Çünkü her satırın ardında yalnızca bilgi değil, bedenimize yük bindiren bir alışkanlık da gizli olabilir. Bedenimiz bizim ilk manşetimizdir; onu doğru okumalıyız.

 

     Ahmet Özdemir

 

 

Bir yanlışlık yaparım diye çok korkuyorum

 

 

“Feridun Ağabey, hatırladığım kadarıyla çocukluğumda düşüncelerimi rahatlıkla söyleyen, sevdiğimi veya beğenmediğimi anneme ağabeylerime rahatlıkla çekinmeden açıklayabilen bir çocuktum. Okullarda mı etkilendim, çevremdeki kimselerden mi, ne olduysa şimdi içime kapanık; kimseye bir şey söyleyemeyen kendimi her konuda yenilmiş, aciz, başarısız birisi olarak değerlendiriyorum. Hangi işe niyetlensem 'yapamam, başarısız olurum, hata ederim' endişesiyle başlayamıyorum. Artık o hâle geldim ki birisine karşı bir yanlışlık yaparım diye kimseyle görüşüp konuşacak hâlim kalmadı. Ne yapacağımı bilemiyorum” diyen Ankara’dan Ümit isimli değerli okuyucumuza, aslında kendi durumunu iyi gözlemlemişsiniz. Bu bile sizin sağlıklı bir düşünce içerisinde olduğunuzun göstergesidir. Peki niçin böyle olur? Çocuklarımıza veya arkadaşlarımıza sürekli müdahale eden tipler vardır. Bu tipler en yakınımızdakiler olabildiği gibi en alakasız kimseler de olabilir. Bu tipler bize her hareketimizde küçük küçük eleştiri getirirler. Çay bardağını tutuşumuzdan, giydiğimiz gömleğe, saçımızın taranışından soyduğumuz meyveye kadar “aslında şöyleydi” gibi, “a yanlış oldu” gibi “sen görmedin mi?” gibi minik eleştiriler yaparlar. Bunlar var ya, içimizdeki öz güveni mahveden davranışlardır. Ahmakıslatan türü yağmura aldırış etmez de bir süre sonra her tarafımızın ıslandığını fark ederiz ya tıpkı böyle “bir minik eleştiri” der aldırış etmeyiz ama o eleştirinin minik darbesi zihnimizde yer alır. Bu minik zannedilen eleştiriler birike birike bizi ileride hareket edemeyecek, karar alamayacak, inisiyatif gösteremeyecek hâle getirir de haberimiz olmaz. Sonra evden adım atmaya çekinir hâle geliveririz. Sizin bu durumdan kurtulmanız bu duruma nasıl geldiğinizi tespit etmenizle mümkündür. Çözümü ise herkesin hata yapabileceği gerçeğidir. Hiçbir iş yapmayanın hata yapmayacağı düsturundan yola çıkmaktır. Bir de “ben kimseden önemli olmayabilirim ama kimse de benden önemli değil” diyebilmenizdir. Eleştirenleri dinleyin ama eleştirenlerden çekinmeyin... F.A.

 

 

 

Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.