İşsiz olmak… Bir insanın hayatındaki en zor dönemlerden biridir. Gelir yoktur, umut kırılgandır, ay sonunu getirmek bile yük olur. Böyle bir insanın cebindeki son parayı da ilaç için vermek zorunda kalması nasıl bir denklemden geçiyor, gerçekten merak ediyorum. Bugün ülkemizde sigortası olmayan herkes, sağlık ocağında muayene ücreti ödemiyor belki… Ama reçete yazıldığı anda eczanede ilacın tamamını ödemek zorunda. Çünkü sigortası yok. Çünkü işsiz. Çünkü zor durumda…
Ama tam da bu nedenle ödeyemiyor işte.
Bir düşünün:
İşsiz bir vatandaşın gelirini kaybetmesinin doğal sonucu sigortasının da düşmesi. Sigortası düşünce ilaç desteği bitiyor. İlacı alamayınca da hastalığı ilerliyor. Hastalığı ilerledikçe iş bulması daha da zorlaşıyor. Belki psikolojik tedavi alması bile gerekiyor. Bu uzun sürece nasıl güç yetersin?
Bu kısır döngünün adı nedir? Sosyal destek mi? Dayanışma mı?..
Üzülüyorum. Bir insan işsizse, cebinde parası yoksa, nasıl oluyor da “ilacın tamamını öde” deniyor? Aslında en çok destek verilmesi gereken kesim, geliri olmayanlar değil midir?
İşsizin elektriği kesilince “tasarruf” değil de “mağduriyet” oluyorsa, kirasını ödeyemeyince “sosyolojik sorun” oluyorsa, ilacını alamayınca neden “kişisel sorumluluk” oluyor?
İnsanın sağlığı lüks müdür, bir ihtiyaç değil midir?
Ateşi çıkan bir çocuk ve sigortası olmadığı için çocuğuna ilaç alamayan bir anne-baba,
Kan tahliline para bulamayan bir genç bu ülkenin vatandaşı değil midir? Bizim geleneklerimizde “komşun açken tok yatma” anlayışı yok mudur? Bu anlamda büyük komşu devletimizdir.
Bu nedenle yetkililerimize arz ediyorum: İşsiz olan, sigortası düşen bir insanın ilacı ileriye dönük olarak yine karşılansın. Çünkü sağlığın ötelenmesi veya beklenmesi gibi bir durum söz konusu değil. Cebinde parası olmayan işsiz ve sigortası olmayan kimsenin ilaçsız kalmaması gerekir. Buna ileriye dönük kayda geçirmek veya bu konu için bir fon ayırmak gerekir.
İşsizlerin, sigortası olmayanların en azından temel ilaçlarının ücretsiz olması insani bir durumdur. Saygılarımla...
Safiyet
“Bir şey olmaz” sorumsuzluğundan kurtulmamız lazım
“Bir şey olmaz” kültürü bu ülkede hâlâ hüküm sürüyor. Yanıcı maddelerin tutulduğu depolar hakkında aylar öncesinden yapılan ihbarlar dikkate alınmıyor. İçeride sigortasız çalışanlar olduğu, güvenlik tedbirlerinin olmadığı söyleniyor, dilekçeler yazılıyor, CİMER’e bildirimler yapılıyor. Ama kimse duymuyor. Ta ki o bina bir gün yanana kadar. Ve insanlar içeride kalana kadar.
Yine bazı binalarda kolon çatlakları fark ediliyor. Mahalleli, yöneticiler, kiracılar durumu bildiriyor. “Kontrol edilir” deniyor, dosya açılıyor ama gereği yapılmıyor. Sonra bir gece bina çöküyor. Bir aile yok oluyor. Ve yine aynı cümle geliyor:
“Nasıl oldu, anlamadık!”
Bir şey olmaz kültürü sadece yapıların ve iş yerlerinin değil, gündelik hayatın da içinde. Mesela şehirler arası giden bir otobüs arızalı. Yolcular rahatsız. Şoför ise durumu bilmesine rağmen, alışık olduğu cümleyi kuruyor:
“İdare ederiz. Bir tesis görünsün, orada bakarız.”
İdare etmek… Tam olarak mesele bu zaten. Biz sorunları çözmüyor, idare ediyoruz. Kolon çatlar “yıkılmaz” denir. Otobüs arızalanır, “bir şey olmaz” denir. Fabrika sigortasız işçilerle dolar, “herkes böyle yapıyor” denir. Sonra bir gün: Bina çöker. Otobüs devrilir. Atölye yanar.
Ve hep aynı hikâye, hep aynı cümle:
“Nasıl oldu, anlamadık!”
Oysa mesele çok açık. Bir toplum “bir şey olmaz” diyerek ayakta kalamaz. Bir toplum ancak “bir daha olmasın” diyerek değişir. Ve biz bunu söylemediğimiz her gün, felaketi engellemiş olmuyoruz; sadece ertelemeyi seçiyoruz. Bir şey olur. Ve biz tedbir almadıysak, olan şeye ihmal denir!..
Mehmet Adil Ece

