Sıklıkla sosyal medyada karşılaşmışsınızdır: Bir kişi, sokak ortasında bir başkasına şiddet uyguluyor. Şiddet gören çırpınıyor, yardım istiyor; etraftakilerse sadece izliyor. Telefonlar çıkıyor, kameralar kayıtta… Ama ne bir müdahale ne bir ses ne de bir yardım eli. İnsan ister istemez soruyor: Bu kadar mı yabancılaştık birbirimize?
Oysa bu tür olaylar birer istisna değil. Hepimiz zaman zaman benzer durumlara şahitlik ediyoruz:
*Sokakta dikili bir fidanı kıran veya kökünden söken bir magandaya sessiz kalınması,
*Otobüste seyahat eden yolcuya hakaret eden veya şiddet uygulayan birine kimsenin tepki göstermemesi,
*Yolda tehlike arz edebilecek bir nesne olduğunda, durup nesneyi kaldırmak yerine "nasılsa bir başkası halleder" denilmesi,
*Bir çocuğun zorbalığa uğramasına karşı yetişkinlerin kayıtsız kalması,
*Ya da sokakta duyulan bir çığlığın, “nasılsa birileri ilgilenir” düşüncesiyle görmezden gelinmesi...
Psikolojide bu duruma seyirci kalma etkisi (bystander apathy-seyirci ilgisizliği) deniyor. Kavram, 1964’te New York’ta Kitty Genovese adlı bir kadının göz göre göre bıçaklanarak öldürülmesinin ardından literatüre girdi. Yardım çığlıklarını en az 38 kişi duymuştu ama hiçbiri polisi aramamıştı. Çünkü herkes, bir başkasının harekete geçeceğini düşünmüştü.
Bu tür durumlarda çoğu zaman şu düşünceler devreye girer:
“Benim görevim değil.”
“Yanlış anladıysam mahcup olurum.”
“Belki karı-koca arasındadır, karışılmaz.”
“Zaten birileri yardım eder.”
Ve biz bir adım geri çekiliriz. Fark etmeden suça zemin, şiddete alan, adaletsizliğe sessizlik oluruz.
Peki çözüm ne?
Öncelikle, şahit olduğumuz olaylarda bireysel sorumluluğumuzu hatırlamalıyız. Başkalarının da orada olması, bizim susmamızı meşru kılmaz. Basit bir tepki, düşündüğümüzden çok daha etkili olabilir. Olay yerine yaklaşmak, failin dikkatini dağıtmak, “yardım edeyim mi?” demek ya da sadece polisi aramak… Her biri, bir olayın akışını değiştirebilir.
Mehmet Adil Ece
“Feridun Ağabey, sosyal medyada dinlediğimiz birçok etkili isim veya kimse bize hayatımızdan çıkarmamız gereken beş besin, mutlaka kullanmamız gereken üç gıda, unutmamamız gereken üç öğüt gibi sözlerle birbirinden enteresan besinlerle derdimize çare bulamadığımız; bulsak da tam netice alamadığımız rahatsızlıklarımız için yönlendirmede bulunuyorlar. Deneyin göreceksiniz diyorlar. 'Kullanan filanca şöyle iyi oldu böyle memnun kaldı' tarzında paylaşımlarda bulunuyorlar. Bunlara inanmasak da bir zaman sonra içimize 'acaba' duygusu gelip çörekleniyor. Ne yapacağız Feridun Ağabey?” diyen değerli okuyucumuz, isim vermediğiniz iyi olmuş. Zaten şu kimsenin paylaşımı bu hesabın paylaşımı gibi bir paylaşım ismi vermemiz mümkün değildir. İkinci husus da bu tür paylaşımlar için kesin olarak “bunlara inanmayın” demek veya “bunlar doğru paylaşımlardır” demek o kadar imkânsız ki tıpkı insanları iyiler veya iyi olmayanlar diye ayıramamak gibi... İnsanın şifa bulması amacıyla paylaşanı da var kazanç için ortaya çıkanı da bunları ayırt etmek elbette gerçekten çok zor. Ümit ederiz ki Tarım ve Orman Bakanlığı, yaptığı kontroller sonucunda nasıl ki üretimde tağşiş yaparak hileli üretim yaparak vb. kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş, değiştirilmiş gıdaları üreten ve/veya satan firmaları artık ilan ediyorsa sosyal medya paylaşımlarını da bu açıdan denetler. Sorumluluk sahibi olanlarla, sertifikalı ve izinli olanlarla bu konuda takipçi avlamaya çalışanları ayırt eder hem gerekli yaptırımı uygular hem de kamuoyu ile paylaşır. (F.A.)
Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...