Türkiye'nin petrolü

Sesli Dinle
A -
A +

Zeytin… En kıymetli gıda maddelerinden biri. "Ölmez Ağaç"ın meyvesiolarak da biliniyor. Tarihi Milattan önce 40 binlere kadar dayanıyor. Her ne kadar Yunanistan’a mal edilse de Türkiye’nin Ege kıyılarındaki kazılarda zeytin ağacı kalıntılarına, zeytinin sıkılıp yağ üretildiğini gösteren bulgulara rastlanmış. Birçok tarihçi, zeytin bitkisinin Ege ve Akdeniz kıyalarından bütün dünyaya yayıldığını söylüyor… Hitit kaynaklarında yer alan, dört kutsal kitapta da adı geçen müthiş değer zeytin ve zeytinyağı. Hatta Kur’ân-ı kerimde zeytin 4 surede 6 kez geçmiş bir değer. Tarihi bile bizim topraklarımızda olan zeytinyağında dünyanın lideri ne yazık ki biz değiliz. İnsanlığın önce yakıp ısınma, ardından temizlenme ve sonrasında ilaç olarak faydalandığı zeytinyağının sayılamayacak kadar çok faydasını da daha yeni fark ediyoruz desem yanlış olmaz sanırım… İşte bu gecikmişlikten olsa gerek hem tüketimde hem üretim ve ihracatta daha yolun başında sayılırız ama hızlı ilerliyoruz.

 

Zeytin üretiminde Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler başı çekiyor. Dünya zeytin üretiminin yüzde 86’sı birbirine benzeyen 6 Akdeniz ülkesinde gerçekleşiyor. Üretimde yüzde 26 ile İspanya birinci, yüzde 23 ile İtalya ikinci, yüzde 15’le Yunanistan üçüncü ve Türkiye ise toplam üretimin yüzde 9’unu karşılayarak 4'üncülüğe çıkmış durumda. Çıkmış diyorum, birkaç yıl öncesine kadar 4'üncülük Tunus'undu.

 

Ülkemizin tanınmış üreticilerinden olan Keskinoğlu ailesinden Keskin Keskinoğlu’nun verdiği bilgiye göre eskiden ‘var yılı-yok yılı’ olan durum, ilaçlama, gübreleme, 10 kişinin yapacağı işi bir makineye yükleyip fireyi azaltma çalışmaları sayesinde her yıl ‘var yılı’ olmaya başlamış ve son yıllarda zeytinyağı üretimini artıran tek ülke Türkiye olmuş ama ne ihracatta ne tüketimde olması gereken yere varamamışız. Geçtiğimiz yıllarda Uluslararası Zeytin Konseyi Tanıtım Ünitesi Şefi Ender Gündüz’ün “Türkiye gelecek yıllarda ikinciliğe kadar yükselir” tespiti, üretim alanında gerçekleşmeye başlamış gibi görünüyor. Hedef ise en az ikincilik… Bu yolda aslında önemli mesafe katedilmiş. Zeytin ağacı varlığını 90 milyondan 180 milyona kadar çıkarmış ülkemiz ama tüketimde ancak 1 litreye ulaşmışız. Bu alanda da  lider Yunanistan’ın kişi başına yıllık 12,8 litre tüketimi var. Aslında bir ürünü satabilmenin en önemli şartlarından biri, o ürünü ülkede iyi kullanmak… Yani ülkemizde tüketimi artırmak, değerini bilmek zorundayız öncelikle. Mesela İspanya’ya, İtalya’ya gittiğinizde masaya önce ekmek, ardından zeytinyağı getirirler restoranda. Sonra o yağı tadanların yaklaşık yüzde 20’si de çıkarken alıp gider.

 

Ülkemizde zeytinyağı ihracatı henüz 500 milyon dolara bile ulaşmamış durumda. Zaten ihracatın önemli bölümü de dökme zeytinyağı olarak yapılıyor. Başka bir deyişle, petrolden çok daha değerli olan bu ürünü, tankerlere doldurup satıyoruz. Alan ülkeler de onları şişeleyip 10 kat fiyatla tüketicisine sunuyor. Bunu da en fazla İspanya yapıyor. İspanya, Türkiye’den aldığı zeytinyağının üzerine ‘Made in Spain’ yazıp dünyanın dört bir yanına satıyor. Önceki hafta Paris Gıda Fuarı SIAL’de konuştuğumuz Dr. Cengiz Ekrem Teymur, zeytin ve zeytinyağının değer katabileceği her ürün için neler yaptıklarını anlattı. Üretiminin yaklaşık yüzde 90’ını ihraç eden, Riccolivo markasıyla ‘üst segmente’ ‘The Mill’ markasıyla ihracata çalıştıklarını söyleyen Dr. Teymur ise, gece gündüz çalıştığı ihracat için yolculuğunu şöyle anlatıyor:

 

"Bizim tesisimiz, Türkiye’nin en iyi zeytinlerinin üretildiği Edremit’te. En iyi yağları üretiyoruz ama ihracatta Avrupa konusunda biraz sıkıntılıyız. Litre başına 1,45 avro vergi var. Litresi 4,20 dolar olan ürüne 1,45 de vergi elediğinizde fiyat yüzde 40 artıyor. Evet, İspanyol markasının fiyatı bizim yüzde 15 üzerimizde ama vergi eklenince avantajım bitiyor. Biz de İspanya’ya dökme gönderiyoruz, oradaki tesisimizde şişeletip dünyaya ihraç ediyoruz. Premium markamızı ise İngiltere’ye, Amerika’ya, Güney Kore’ye gönderiyoruz. Bu ürün daha pahalı olmasına rağmen, zeytinyağında premium üründe fiyata değil kaliteye bakıyorlar ve daha çok talep ediyorlar. Avrupa’da da öyle. Satılıyor çünkü bu ürünü alan kişi ucuz değil, kaliteli ürün istiyor. Yıllık ihracatları 4,5 milyar dolar seviyesinde. Türkiye’ninki henüz bunun 10’da biri. Mesela Avrupa marketlerinde, Türk marketlerinin dışında, uluslararası marketlerde Türk markası göremezsiniz. Bütün Avrupa İspanya markalarıyla dolu. Biz işte o raflara girmek için mücadele ediyoruz. Oralara girmek için de o raflardan bazı markaları indirtmemiz gerek. Bunu da kalitemiz ve tedarik gücümüzle sağlayacağız. Bu fuar da bunun için önemli bir iş birliği platformu. E-Ticaret sitelerine de girerek marka bilinirliğimizi artırmayı hedefliyoruz. The Mill ürünümüzün etiketi, gittiği ülkenin dilinde oluyor. İstanbul ofisimizde 12 dil konuşuluyor. Bütün pazarlarımıza göre planlama yapıyoruz. Hedefimiz dünyanın her yerine kendi markamızla satmak. Bizim petrolümüz yok ama zeytinyağımız var ve çok kaliteli. Bunun değerini anlatmak, markamızla satmak için bütün üreticiler olarak normalin çok üzerinde gayret sarf etmemiz gerekiyor…"

 

Evet, kesinlikle. Bütün ürünler için yapmamız gereken bu. Ürünlerimiz çok değerli, çok kaliteli. Bunu sardığımız paket mutlaka marka olmalı ki değerini bulsun…

 

 

 

 

 

Herkesin az da olsa Türkçe bildiği bir Afrika ülkesi

 

 

 

Eczacıbaşı’nın önemli bir atılımını yerinde görmek için gittiğimiz Fas’ta, havaalanında pasaport kontrolünde “Hoş geldiniz” diye karşılayıp benimle Türkçe konuşan görevliyi görünce çok mutlu oldum. O bana “İstanbul’dan mı?” falan diye sohbet temelli sorular sorunca, ben de “Nereden öğrendiniz dilimizi?” dedim. İstanbul’a gelmiş, çok severmiş Türkiye’yi.

 

Ben de Türkçe konuşmasını, sadece ona özel bir sevgi ve ilgi zannettim. Meğer Fas'ta milyonlarca insan Türkiye'yi çok sever, en az birkaç kelime de olsa Türkçe bilir, göstermekten memnuniyet duyarmış. Bunu, Fas gezimizin bir bölümünde bizimle olan Fas Büyükelçimiz Ömer Faruk Doğan söyledi. Ülkeyi öyle güzel anlattı ki Sayın Doğan… Ondan öğrendiğimize göre, Faslılar bizi çok severmiş. Vatanına, bayrağına bağlı, özgürlüklerine düşkün insanlarmış… 170 Türk firması yer alıyormuş ülkede. Marketler Türk markalarıyla doluymuş meğer. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a da büyük bir sevgi beslerlermiş. Diyor ki Sayın Doğan; "Fas, Afrika açılımının en büyük kapısı olabilir…"
Kesinlikle olabilir. Çünkü bir ülkenin başka ülkeye gönderdiği temsilcisi, kesinlikle o ülkeye bakışının ifadesi tabii. Sayın Fas Büyükelçimiz de duruşu, ülkeye bakışı, hedefleri ve belirlediği yöntemleriyle, Faslıların Türkiye sevgisini uzun yıllar sürecek ortaklıklarla pekiştirecek belli ki...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.