Ciğerleri yakan hayırlı haber

A -
A +

Koca Yusuf 'un Amerika'da yaptığı güreşlerle ilgili zaman zaman gazetelerde haber çıkıyordu, ama Ahmet, bir aydır eline gazete almamıştı. Ahmet, kendisini, sevdiklerine götüren yokuşu tırmandığında vakit, akşam vaktiydi. Sait Beşirlerin cümle kapısının tokmağını, hafifçe, ahşap kapı üzerindeki demire vurdu. Bir müddet bekledi. Tam tekrar vuracakken kapı açıldı. Açılan kapıyla birlikte, bir dost yüz, bal rengi, bal tatında bakan, içinde binbir renkte güller açan gözler gördü. Sait Beşir, karşısındaydı, inanamaz gözlerle kendisine bakıyordu. Ahmet selam verdi. Sait Beşir, titreyen, kırılmağa hazır bir sesle selamı aldı, "Hoş gelmişsin Ahmet Pelvan" dedi. Kara Ahmet'in boynuna sarıldı ve sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Ahmet şaşırdı. Sait Beşir'i ağlatan neydi? Kendisine kavuşma sevinci mi? Ama görüşmeyeli o kadar fazla olmamıştı ki. Topu topu üç ay geçmişti. Yoksa kendisini görünce, bırakıp geldiği ata yadigarı, evlad-ı fatihan hatırası toprakları mı hatırlamıştı? Ahmet, kendisiyle yaşıt Sait Beşir'i göğsüne bastırdı: -Hayır olsun Sait Beşir agam. Yoksa İbrahim Pelvan amcama bir şey mi oldu? -Ne o Ahmet Pelvan, beni mezara göndermeğe çok mu meraklısın? Ahmet, sese döndü, karşısında ilerlemiş yaşına rağmen bütün heybetiyle Sait Beşir'in babası İbrahim Pehlivan vardı. Kara Ahmet, hemen koştu, İbrahim Pehlivanın ellerine sarıldı öptü: -Sizi mezara göndermek kimin haddine İbrahim amcam. Maşallah bu halinizle bile bizi meydandan çıkarırsınız. Sait Beşir ağam, beni görünce ağlamağa başlayınca... İbrahim Pehlivan kaşlarını çattı: -Ölse ölse İbrahim amcam ölmüştür diye düşün ha? Sorarım ben sana. Ahmet, boyun büktü: -Haklısın İbrahim amcam, ne desen haklısın. Hayır olsun, Beşir ağamı üzen ne? İbrahim Pehlivanın bakışları bulutlandı: -Hayırdır be Ahmet oğlum hayır. Hayır da, biz zayıf kulların ciğerini yakan, yüreğini kavuran bir hayır. Ahmet şaşırdı, ciğer yakan, yürek kavurun hayırı anlayamamanın verdiği hal ile... Soran gözlerle İbahim Pehlivana baktı. İbrahim Pehlivan, Ahmet'i kolundan tuttu: -Gel evladım içeri geçelim de öyle konuşuruz. İçeri, bahçeli evin, Eyüp Sultan hazretlerinin türbesini gören misafir odasına geçtiler. Ahmet, merak içindeydi. Bir şey de soramıyordu. Hoşbeş edildi. İbrahim Pehlivan, Sait Beşir'e işaret etti. Sait Beşir, odadan çıktı, biraz sonra elinde bir gazete ile döndü. Gazeteyi bir şey demeden Ahmet'e verdi. Ahmet'in şaşkınlığı iyice artmıştı. Niçin, ne olduğunu anlatmak yerine gazete eline tutuşturulmuştu. Aradığı cevap, bu gazetedeydi. Merakla gazeteyi aldı. İstanbul'da yayınlanan 15 Temmuz 1898 tarihli Sabah gazetesiydi. İç sayfalarına baktı, ilgisini çeken bir şey göremedi. Göçmenler için başlatılan yardım kampanyalarından bahsediyordu. Sayfaları çevirerek sondan birinci sayfaya geldi. Ne varsa bu sayfada vardı, diğer sayfalarda, Sait Beşir'in ağlamasına sebep olacak bir haber bulamamıştı. Yaprağı çevirdi, işte şimdi birinci sayfa karşısındaydı. Kocaman harflerle yazılmış başlığı okudu: "Şumnulu Koca Yusuf Okyanus'ta boğularak şehit oldu" > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.