Gönlünde nice bin ateş vardı

A -
A +

Ahmet, ustası İbrahim pehlivana Hikmet Dede'nin vasiyetini göstermiş, Plevne'de yaşadıklarını anlatmıştı. Ustasını anlatmayıp ta kime anlatacaktı. Başka kim ona kızılelma yolunda yardımcı olabilirdi? Bu sırrını, ustası Hergeleci İbrahim, Koca Yusuf ve bir de İbrahim pehlivan'n oğlu Sait Efendi biliyordu. Kara Ahmet, geçen 6 sene içinde baba gibi sevdiği Gazi Osman Paşa'ya kavuşamamıştı. Gazi Osman Paşa'nın sarayda, padişahın yanında olduğunu haber almıştı. Ama cesaret edip, Gazi Osman Paşa'yı görmek istediğini, Plevne'de onunla baba evlat gibi olduğunu, onu görmek istediğini söyleyememişti. Söyleseydi de ona kim inanırdı. Padişah'ın yanındaki Gazi Osman Paşa ile onu kim görüştürebilirdi. Ahmet'in gönlünde, kızılelma, Koca Yusuf'taki esrarengiz sandık, Gazi Osman Paşa, kızkardeş ve başpehlivanlık ateşleri yanıyor, onu, yakıyor, yakıyordu. Sandık ile ilgili Sait efendi ile konuşmuş, ondan, sandığın Koca Yusuf'un köyünde olduğu haberini almıştı. Ama, Koca Yusuf ile birlikte bir türlü köye gidip sandığı görmek kısmet olmamıştı.Sandık ile ilgili Koca Yusuf'tan bilgi de alamamıştı. Koca Yusuf, sandık anlatılmaz, görülür diyerek bir şey anlatmamıştı. Koru dağından aşağıya düzlüğe indiklerinde Evreşe'ye geldiler. Hergeleci İbrahim, gönlünde dert, hedef denen nice bin pehlivanla güreşen Ahmet'e seslendi: -Hey Ahmet! Uyan bre yiğidim. Ahmet, silkindi, gözlerini açtı: -Uyumuyordum be ustam. Binbir düşüncenin içinde bocalayıp dururum. Hergeleci İbrahim güldü: -Ahmet'im. Bu düşünceler içinde, yolları dar eyleyen, gönülleri yakan, kızılelmanın sahibi olacak güzel de var mı? Ahmet, kızarıp bozardı: -Ustam, dünyaya gelmekle uzun, ince bir dar yola girmedik mi? Güzeller bu yolu daha dar nasıl eylesin? -Öyle deme oğlum. O güzeller ki, dar yolları meydan eylerler. Meydanları da kıldan ince kılıçtan keskin hale getirirler. Baksana, bu köyden doğmuş türküde, "Evreşe yolları dar/Dar bana bakma benim yarim var" diyor. Bu Evreşe yolları hakikaten de darmış. Evreşe'den sonra, hem yolumuz, hem de gönlümüz genişleyecek inşallah. Önümüzde Bolayır var. Bolayır'da da Kırkpınar'ın doğmasına vesile olan alperenlerin reisi, Rumeli fatihi Şehzade Süleyman'ın kabri var. Şeyhzade Süleyman, Çanakkale Boğazı'nı geçip Avrupa, Rumeli yakasında karaya çıktığında bir çobanla karşılaşır. Çobandan bir koyun ister. Çoban, "Beyim bir değil, bol ayır, çokça ayır, bütün koyunlar size feda olsun. Burada koyunuz da yerimiz boldur" der. Şehzade çobana hayır dua eder ve bundan sonra bu belde Bolayır diye anılmaya başlar. Ne gariptir ki, Bolayır diye anılan yerde Şehzade Süleyman için toprak da bol ayrılır, çokça verilir ve burası, Şehzadeye mekan, mezar olur hem de bolca, genişçe... 1358 yılında, atıyla düşüp şehit olduktan sonra... Kara Ahmet ve ustası Hergeleci İbrahim, Şehzade Süleyman'ın kabrine gittiler. Alperenlerin reisine, Rumelini vatan kılanların, şenlendirenlerin öncüsüne dua ettiler. İbrahim pehlivan, şehzadenin türbesinin yanındaki kabri işaret ederek, "Bu da Şehzade'nin atının kabridir. Türk alplik geleneği üzre, atı da Şehzadenin yanına gömülür" dedi. > DEVMAI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.